Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

04 Mart 2010

Huysuz Şirin




Bazı insanlar vardır, onlara her şey karanlık...

Aydınlığın da karanlık noktasını bulanlardandır onlar.

Mutluluktan mutsuzluk çıkaranlar.



Hayatımın bir dönemi ben de onlar gibiydim, anlamak zor değil bu yüzden.

Her şey yolundaydı değil mi? Takacak, üzülecek bir şey yok. Hop, ben bir şey bulur, üzer ve üzülürdüm.

Hayatımdakiler mutlu olmaktan korkar olmuştu belki de. Nuray şimdi ne bulup da olay çıkaracak diye. Ne çekilmezmişim :-)

Tabii o zaman da kendime çekilmez geldiğimden olacak bir terapiste gittim.

Anlattım hallerimi.

"Neden mutlu olmayı hak etmediğinizi düşünüyorsunuz?" diye sordu.

Taş gibi ağır, buz gibi soğuk bir soru.

Düşündüm...

Evet. Ben bunu kendime söylemiyorum ama tam da öyle davranıyorum. Mutluyum ama arıza çıkarayım da mutsuz olayım. Hak ettiğim bu çünkü.

Terapistim elini uzattı. Tuttum, birlikte çocukluğuma gittik :-)

Gezdik, dolaştık, güldük, ağladık. Sonunda bulduk sebebi.

Size söyleyecek değilim tabii :-)



Sonra ufak ufak değişmeye başladım. Sakinleşmeye. Ufacık tefecik pireler için yorganlar yakmamaya.

Her gürültüden sonra içime kaçıp, günlerce sessiz kalmamayı denedim.

Mutluysam mutluyum demeyi, o ruh halinde kalmayı ve

uzun süre çıkmamayı öğrendim.



Aslında en önemlisi, ben kendimi sevmeyi öğrendim. Sonra geldi her şey.

Eğer hemen bozuluyorsa keyfiniz, en ufacık bir şeyde, en olmadık şekilde ve en mutluyken belki de; o kadar da iyi hissetmeyi hak etmediğinizi düşünüyorsanız, kendinizi yeterince sevmiyorsunuz demek zaten.

Kendinizi berrak sularda gördüğünüzde ve içinizi kendinize ısıttığınızda o berraklığınızın ve sıcağınızın değişmesini istemiyorsunuz.

Bu haliniz keyif vermeye başlıyor.

Kendinizi sevince, kimseye de izin vermiyorsunuz tadınızı kaçırsın.

Sınırlarınız oluyor.

Öyle herkes sınırınızı aşıp, sizi har vurup harman savuramıyor.

İzin vermiyorsunuz.

Azalıyor sınırlarınız içinde kalanlar ama olsun, yetiyor.



Bu hallerin arkasına da her şeye iyi bakmak geliyor.

Aydınlıkta sadece ışık görüyorsunuz.

Karanlık taraflar olsa da, gördüğünüz ışığı çevirip oraları da aydınlatabiliyorsunuz çoğu kez.

Etrafınızdakilerde ışığınızdan faydalanıyor.

Onların karanlıklarını da aydınlatır oluyorsunuz.

Öyle bir ışıklı gözlüğünüz oluyor işte.

Geniş geniş bakıyorsunuz, o da olur, bu da olur, insan varsa her şey olur, diyorsunuz.

Her şeye ışıklı gözlükle bakınca, gördüğünüz şer de olsa, vardır bir hayrı, diyorsunuz.

Beklediğiniz, istediğiniz olmayınca, elimden geleni yaptım, olmadıysa benim hayrıma, diyorsunuz.

Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını görüyorsunuz.





Tabii insan oluş baki; arada devrilebiliyorsunuz, devrik devrik kalıyorsunuz bir süre. Sonra kalkıp devam ediyorsunuz kaldığınız yerden. Hem de gözünüzde daha parlak ışıklı bir gözlükle.



Gözlüğü kara olanlar var.

İflah olmaz karamsarlar. Cümleleri ama'lılar. Siz anlatırsınız, başka bir açıdan baktırırsınız, "ama" diye başlar, kendi karanlıklarında kalmak için sizi ikna etmeye çalışırlar.

Bazen ışık vurur yüzlerine biraz.

Ama gözlerine gelmez çoğu kez.

Siz dönersiniz arkanızı, o yine karartır kendini.

Belki öyle doğmuş onlar. Belki onlar da bir terapist eli tutmalılar :-)



Yıllar önce kötü bir havada dolmuş bekliyoruz, bir burcu arslanla.

Dolmuş geliyor. Hem de boş. Ne şans değil mi?

Tabii canım.

Geçiyoruz, arka koltuklara kuruluyoruz. Arslanımdan ilk çıkan sözler:

Dolmuşun arka koltuğunda oturmaktan nefret ederim :-)

O anda Huysuz Şirin'i anlıyorum.

Her şeyden nefret eden Huysuz Şirin'i.

Aslında daha çok Şirin Baba'yı anlıyorum :-)



Zordur mutsuz insanlarla yaşamak.

Siz yağmurun bereketine şükrederken o camları kirlenecek diye sinir olur.

Siz "gezelim, görelim, uçalım, coşalım" derken, o "ne gerek var" der.

Siz iyilik görürken o kötülük görür. Üstelik baktığınız aynı yerde.

Ne tatlı dediğinizde, nesi tatlı canım, diye acıtır tatlınızı.

Zordur onlarla yaşamak.



Onlar mutlu mudur mutsuzluklarından, bilmiyorum. Belki başka türlüsünü bilmiyorlar.

Belki mutsuzlukla besleniyorlar.

Hep asık ve bezgin, renksiz yüzleri, yolunda gitmeyen işleri, hem kendileri hem başkalarıyla bitmeyen didişmeleri, mutlu olanlara sinir olan halleri ömürlerinden çalıyor. Ayrıca ciltleri kırışıyor, koşa koşa yaşlanıyorlar, türlü çeşit hastalanıyorlar...



Belki denge kuranlar vardır.

Belki değişen, dönüşen, başkalaşan.



Kayıplarımız denge kurduruyor, değiştiriyor, dönüştürüyor, başkalaştırıyor.

O zaman anlıyorsunuz kimseye kalmaz dünya.

Siz kalıp o gitmişken dank ediyor.



Durun bir düşünün şimdi.

Sevinecek ne çok şeyiniz var. Şükredecek.

İyi ki var, iyi ki öyle, böyle diyecek sayısız şey.



Üzüldükleriniz var, belki sizin dışınızda gelişti, belki sizin hatanız, belki onun.

Ama oldu bir kere.

Soruna saplanıp kalmadan çözüme göz kırpmak isteyen varsa, ışıklı gözlüğümü verebilirim :-)



Yok, kalsın diyorsanız, Allah nasıl biliyorsa öyle yapsın sizi :-)

Ama iyi yapsın mümkünse :-)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...