Bu dünya başka dünya.
O kadar çeşitli ki konuları, tarzları. Rengarenk.
Herkes kendi ilgi alanında yazıyor.
Çocuk, kitap, sinema, aile, ilişkiler, arabalar, tatil, dekorasyon, el sanatları...
Günlük gibi yazanlar da var.
Gördüğüne, hissettiğine, yaşadığına, olana bitene dair yazan da...
İlginç şeyler de oluyor...
Mesela günün birinde, dünyanın başka bir yerinde, sizin gibi düşünen, sizin gibi yazan, aynı şeyleri sevip, nefret ettiğiniz, hayata aynı gözlerle baktığınız biriyle kesişiyor yolunuz.
Bir şekilde karşılaştırılıyorsunuz.
Çok seviyorsunuz. Tanımadan hem de. Gün geliyor arıyor sizi. Sesini duyuyorsunuz. Daha bir seviyorsunuz.
Birbirinize hayatınızdan bahsediyorsunuz, yaşadıklarınızdan. Sohbet tatlı.
Karşılıklı gelip, güzelim terasında leylak ve papatyalar arasında sohbet etmeyi diliyorsunuz.
Birbirinizin yazdıklarını seviyorsunuz. Çünkü kendinizi aynada görüyor gibi oluyorsunuz çoğu yazıda. Gülüyorsunuz her defa, bunca benzerliğin nasıl olabildiğine şaşırıyorsunuz:-)
O bir Duygusal Zeka, o bir Carpe Diem..
Blogu genel izleyiciye kapalı olduğu için okuyamıyorsunuz. Ben şanslıyım.
Her gün bloguna bakıyorum.
Öyle sıcak ve samimi, öyle komik, öyle şeker ki ve çok akıllı tabii.
Tespitleri, gözlemleri inanılmaz... Hayranlıkla okuyorum. Eğleniyorum çok:-) Mizahı kıvrak zekalı...
Benim sevdiğimden.
Burada yaşamıyor olmasına rağmen dile ve popüler kültüre hakim.
Eski yazdıklarını okuyorum zaman zaman. İçime düşeni, aklımdan geçeni yazıveriyorum yorum diye. Zaten düşündüklerimi yazdığı için, okuduktan sonra iki çift laf etmeden gidemiyorum:-)
Tanımadan da seviyor insan. Görmeden de.
Yazının içinde saklı olabiliyor insan kalbi, ruhu, düşündükleri, hassasiyeti, hissiyatı...
Bulup çıkarabildiğiniz zaman, hele bir de sizinle ortaklıkları varsa, her defasında hayatınıza girmiş olmasına seviniyorsunuz...
Duygusal Zeka'm, yazacakların neşeli, mutlu, tatlı olsun dilerim...
Bir de hep oralarda ol.
Burada olursan da harika olur tabii:-) Ben de orada olmayı umuyorum günün birinde.
Sanırım beni okumaya başladığı günlerde yazmıştı aşağıdaki yazıyı.
Okumak isterseniz..
Bir de gün yazısı var ki evlere şenlik:-) Benim Gün'lerden Bir Gün yazımın ilham kaynağı ama onun yazdığı benimkini katlar cebine koyar, arkasına bakmadan da gider:-))
Demek istediğimi tam olarak anlatacak o yazı..
Ekte..
Keyif olsun..
Daha önceki yazilarimda da cok bahsetmisimdir. Tabii ki herkes istedigi gibi kullansin bu internet dünyasini, nasil keyif aliyorsa öyle yapsin. Bu konuda kimse kimseye bir sey demeye hakki yoktur ama ben bu bloglari cok seviyorum ya... yani facebook, twitter...bunlar bana hic birsey vermiyor, bloglarla kiyasladigim zaman cok bos geliyor bana. Oradan buradan alintilar, oradan buradan özlü sözler, sarkilar , resimler, hikayeler, haberler. Bunlar cok güzel, cok hos seyler elbette ama ben insanlarin kendi icinden gelen, kendi yüreklerindeki sözleri okumayi seviyorum. Tek cümlelik hayatlar degil, o insandan daha uzun paylasimlar , onun kendi düsüncelerini, kendi yorumlarini okumak daha cok hosuma gidiyor.
Kisaca daha samimi geliyor.
Bugün burayi acip baktigimda yeni bir izleyicim oldugunu gördüm. "Bir bakayim kimmis bu insan, blogu nasilmis, neler yazarmis" diye girip baktim. Sayfasinda dolanirken sag tarafta bir baslik dikkatimi cekti "Köylü iste n'olcak" Hemen tiklayip okudum ve..... nasil desem... resmen agladim okurken.
Cünkü birebir benim icimden gecenleri yazmis. Bu konuyla ilgi bir yazi yazmak istiyordum ben de, bu kadar mi icimden gecenler aynen yazilir. Resmen bire bir ya! Sanki ben ona söylemisim, o benim yerime yazivermis.....:)
Her cümlesinin altina imzami atabilecegim bir yazi. Surayi tiklayin ve okuyun, tavsiye ederim: http://nurayilbars.blogspot.de . Cok duygulandirdi beni... kendisine buradan da COK tesekür ederim, böylesi duyarli ve humanist bir yazi icin.
Ben biraz daha o sayfayi incelemeye gidiyorum, eminim daha bircok hosuma gidecek yazilari vardir kendisinin.
Sizlere iyi pazarlar diliyorum....her nerede yasiyor ve yasatiliyorsaniz:)
***
Aşağıdaki Gün yazısını yayınlamak için izin almadım ama yayınladıktan sonra alırım:-)
Bana kızmaz o:-)
Hey Gidi Gün'ler
Bugüne kadar matrak yazilarimda ele aldigim okadar cok konu olmus ki. Dügün, kina gecesi, alis verisden tutun da, türk filmlerine, günümüz teknolojilerine kadar... Aile, komsular, isyeri, yolculuk ve hayatin icinden olan daha bir sürü sey.
Ama bir konu var ki, onu ben nasil atlamisim bugüne kadar?
Hic tartismasiz "Entirteynmint" potansiyeli cok yüksek bir konu. Hepimizin duydugu, gördügü, bildigi su meshuuur altin günleri. Vakti zamana ve piyasa degerine göre degisebilen ve "dolar günü", "euro günü" olarak da bilinen malum 'GÜN' olayi.
Para biriktirmenin bol kalorili yöntemi.
Yasamlarinin kisir döngüye girdigini hisseden ev kadinlarinin kisir yiyerek bu dongüyü kirma isteklerini gerceklestirmelerine zemin hazirlayan bir nevi sosyal aktivite.
Yeme-icme, yeni yemek tarifleri, süs-püs, oyun, cene calma, dedikodu, para... hepsi bir arada! Daha ne ister bir kadin ayol? Müthis bir aktivite bu.
Herkes cocuklugundan mutlaka hatirlar. Kapinin önündeki ayakkabi, terlik sayisinin tavan yaptigi, evlerde 5 yildizli otellerin acik büfelerine tas cikartacak sofralarin bulundugu, birsürü kadinlarin toplanip, yiyip icip, gülüp, eglenip dagittiklari ... ve en önemlisi, 'gün'ün hasilatini götürdükleri günlerdir.
E zaten dolayisiyla da ev sahibesi, "kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez' felsefesiyle yola cikarak, hic malzemeden calmadan tüm marifetlerini döktürür o gün. Sigara böregi, mercimek köftesi, kisir , patates salatasi ve kek olmazsa olmazlardandir, farzdir sünnettir. Ama tabii herseferinde , git gide sanki bir sey yarisi....eee..nedir o, "adini sen söyle"...;-) bir marifet yarisi olusur. "Gecen sefer Necla 7 cesit yapmisti, ben 8 cesit yapmaliyim" gibi bir baski olusur adeta kadinlarin üstünde. En gec bir gün öncesinden hazirliklar baslar, kiyi köse temizligi yapilir, o gün evin erkegi emekliyse, calismiyorsa kahveye, carsiya yollanir (zaten bu iste en sansli erkeklerdir, döndüklerinde tantana bitmis , ortalik sakinlesmis olur ve artan yemekler onlara kalir)
Ama cocuklar, bilhassa da kiz cocuklari icin herzaman hos olmayabilir. Annelere yardim ederler, misafir cocuklarla ilgilenmek zorunda kalirlar ya da cok kücüklerse, günlere anneleriyle birlikte gitmek zorunda kalirlar herseferinde. Bu arada , "derslerin nasil yavrum? büyünce ne olcaksin?" gibi, cocuklugumuzun kabusu olan sorulari yanitlamak zorunda kalirlar.
Ben eskiden Türkiye'ye izine gittigimizde, oradaki akrabalarin günlerine katilmistim birkac kez, ordan cok iyi biliyorum. Hic unutmam, o gün evinde sponsorluk yaptigimiz kadincagiz hepimizi bir güzel karsilayip, koltuklara oturtup karsimizda yerini aldi. Ve soldan saga tek tek herkese sormaya basladi:
-nasilsiniz Fatmaanim'cim?
-tesekkür ederim iyiyim, siz nasilsiniz?
-ben de iyiyim, tesekkür ederim
-sen nasilsin canim? nasil esin, coluk cocuk, annen baban, teyzen?
-sagol iyiyim, onlar da iyiler, sen nasilsin?
-ben de iyiyim, hamdolsun
(sira bana geldi)
-sen nasilsin kizim iyi misin?
-tesekkür ederim iyiyim.
o an aslinda seytan dedi ki, "size nasilsiniz diye sormicam, az evvel yanimdakiyle konusurken duydum, iyimissiniz" de...ama... neyse, ayip olmasin diye biz de kurala uyup, ev sahibi kadinin iyi oldugunu bile bile, herseferinde tekrar sorduk tabii.
Böyledir bu günler, n'aparsin. Aradan en az yarim saat gecip, herkes herkesin ve yedi sülalesinin 'hamdolsun' iyi oldugunu ögrendikten sonra, artik yemek faslina gecilir.
En az 10-12 kadinin ayni anda konusmaya baslarlar birbirleriyle, tikinirken. Ama tabii hanimlarin hemen hemen hepsi herzamanki gibi rejimde olduklari icin (!), sadece "azicik" alirlar hepsinden.
Sohbet konulari cok farkli, diyaloglar cok derin ve enteresandir.
-bukadar seye ne gerek vardi ayol, kim yicek..bir börek bir pasta yeterdi (gün sonunda hepsi biter)
-ay olur mu, hic birsey yapamadim zaten
-senin ufaklik benim kiza asilmis gecen gün, hatta etegini kaldirmis
-cocuk iste..merak ediyor teyzesi
(yemeklere saldiran cocuga)
-oglum yavas yesene, hic görmemis gibi....cik cik cik.... ay inanki evde hic yemez mualla, böyle biyere gidince yiyo bu cocuk..
-annem bundan bize hic yapmiyor!
-ay üstüme iyilik saglik ayol, evde hersey var, dolaplar yikiliyo.. disarda olunca kiymetli oluyo iste....(kizarir)
-evladim alsana böreklerden sende cocugum? niye hic birsey yemiyorsun?
-bu yemez, icmez böyle hep... babasina cekmis
-ay hakkaat kiizz, bu ayni baba..senle hic alakasi yok songül
-söyle, su model sac örgü erkek kazagina kac cile ip gider semra abla, sen bilirsin.. benimkine örcem de.. 5 cile yeter mi?
-yok, seninki iri.. sen 7 cile al, artanindan da paspas yaparsin
-ayyyy gecen gün hüsniyegilde bir havlu kenari gördüm, ay gözüm kaldi valla.
-burcuuuuuuu! terlik getir kizim nezaket teyzene!
-ay müberra'cim, senin su kekin nasil böyle kabariyor anlatsana...ben okadar yapiyorum, seninki gibi kabarmiyo
-firindan, firindan....
- bak yemiicem diyodum, yine kiramadim..recimdeyim halbukine
-aman can bogazdan gelir sekerim, hem senin boyun var, kaldirirsin
-kiz sen bu kisirin icine nar eksisi de mi katiyosun?
-evet, bana da semra söyledi gecenlerde
-ayy harika olmus
-hüsnügillerin saziye kocasindan ayrilmis duydunuz mu?
-yaaa! belliydi zaten öyle olacagi onlarin...ben görmüstüm onu daha önceden, yaninda baska bir kadinla ama söylemedim, neme lazim..benden cikmasin
-kuyruklu yalan'i izleyen oldu mu bu hafta, ben kacirdim, misafir vardi... murat ,leyla'nin patronundan hamile oldugunu ögrenecekti bu hafta
-ay evet bu dizi cok güzel yaaa...
-Esra Ceyhan'in programini gördünüz mü dün? Kadinin biri, kocasi tarafindan aldatilip, kayni tarafindan tecavüze ugramis, sonra hamile kalinca ailesi de bunu redettmis. Sonra kadin önce kaynini bicaklayip, sonra da kocasina...
-hiiiiiiiiii!!! ay tüylerim diken diken oldu yaa... neler oluyo valla, Allah colugumuza cocugumuza göstermesin
-amiiinnn
-amiinnn
-aminnn
-.....
(bu böyle herseferinde hep bir agizdan söylenir durur)
Sonra ev sahibesi teybe bir kaset takar ve mezdeke esliginde cümbür cemaat oyuna kalkilir.
Ben yeminle, o güne kadar cay bardaklarinin ve cay kasiklarinin sadece cay icmeye yaradigini sanirdim. Ama o gün kadinin birinin o cay bardaginin icine kasigi koyup, bir püsküllü bezle beline baglayip oynayip, göbek attigini görünce, nekadar yaratici bir millet oldugumuzu bir kez daha anladim.
Hele birtanesi oynarken 220 voltluk ceyran carpmasina ugramis gibi bir titremesi vardi...allallallallallallaaaaa....evlere senlik!
-döktür muazzez döktür döktür! o da senin anay anay..
eger o güne kadar etmediyseniz, en gec o gün nefret edersiniz Ankara'li Turgut'gillerden!
Seyy...Tabii ben hic yapmadim hayatimda böyle günler falan. Sadece baskalarindan biliyorum....yani...
Biz arkadaslarla , konu komsuyla biraraya geldigimiz zaman hep acariz BBC'yi, Arte'yi belgeseller falan izleriz. Sonracigima oturur Einstein'in izafiyet teorisini konusuruz falan... yah!
Saka maka da......
Bütün gün evde olan, kocasinin cocugunun daginikliklarini toplayan, aksama ne yapacagini düsünen, iki laf edecek kimseyi bulamayan, giderek bu döngü sonucunda depresyonun pencesine düsme riskini tasiyan ev kadinlarinin sosyallesmesidir bir bakima bu günler. Iki süslenir, takip takistirir, varoldugunu hisseder, beklendigi, karsilandigi bir yere gider. Cocuklarindan bahseder orada, kah sikayet eder kah övünür onlarla. Kocalar, kaynanalar varsa gelin cekistirilir. Gülünür, hatta siyaset bile konusurlar arada. Yenilenmis tazelenmis olarak evine döner. Bir nevi gurup terapisi gibidir bu altın günleri...
Insanlar nasil mutlu olacaklarsa öyle yasasinlar derim hep...
Herkese iyi 'Gün' ler...
Ayşe candır!:)) Şahanedir!
YanıtlaSilÖyledir, öyledir:-)
Silsizde birebir tam içimdekileri yazmışsınız..blog dünyası hakkında yazdıklarını kastediyorum.:) bende çok benzer duygular içindeyim. blogtan sonra facebook twitter banada sevimsiz gelmeye başladı. hatta facebook hesabını dondurdum.
YanıtlaSilFacebook ve twitter iletişim açısından hala iş görüyor doğrusu...
SilBlog dünyasu da bir başka..
Ama ama... ben simdi aglarim yaa!...
YanıtlaSilBenim gibi bir sümüklüye böyle yazilar yazilir mi kardescaazim?
Nasil duygulandim simdi, nasil mutlu oldum anlatamam. Hic beklemiyordum.
Bir de ilginc olan ne biliyor musun? Sabah kalktigimda, bir süre bloguma ara versem diye gecti icimden. Zaten pek ugrayan yorum yazan da yok okadar dedim, nedense tuhaf bir sekilde yazma sevkim kirildi orada...(biliyorum hep blogumu umuma kapattigimdan ötürü...yani beeeenden ötürü:) ama yapacak birsey yok maalesef, öyle olmasi gerekiyor...)
Simdi bu yazi nasil iyi geldi bir bilsen... bu gazla artik ben öyle bir devam ederim ki:)
Ama böyle bir inceligin, duyarliligin ve güzelligin senden gelmesine hic sasirmadim... cok tesekkür ederim demek az kaliyor su an ki duygularimi anlatmak icin ama isin güzel yani ne biliyorsun di mi? Evet! Sana birseyi anlatmaya calisma zorunlulugu hissetmiyorum hic... cünkü sen beni öyle iyi anliyorsun ki... sadece sunu demek istiyorum: CANIMSIN!
(Bu arada simdi merak edip bloguma bir göz atmak isteyenler varsa, lütfen Nuray'a mail atip maillerini bildirsinler ki davet yollayabileyim. O bana iletir nasil olsa... cok sevinirim)
Demek ki hissettiklerini hissetmişim bir şekilde.. :-)
SilMutlu olmandan mutlu oldum çok..
" Evet! Sana birseyi anlatmaya calisma zorunlulugu hissetmiyorum hic... cünkü sen beni öyle iyi anliyorsun ki"
Bunu hissettirebilmiş olmak ayrıca mutlu etti...
Bir de sensin canımsın:-)
Sağol, varol, hep ol:-)
nuray hanım söylediğin blogu biz de izlemek istiyoruz. bunun için ayşe hanım size mail atmamızı istiyor. ama sizin maili de göremedim.
YanıtlaSilİlginç bir yazı olmuş...
YanıtlaSilçok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık zevkle okunuyor.
YanıtlaSil