Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

10 Haziran 2010

Kişniş





Kokular, tatlar, sesler geçmişin hatırlatıcıları.
Bazen bir kokuyla çocukluğumun leylak bahçelerine düşüyorum.
Bazen çok ama çok soğuk, karlı, ama tertemiz, kar kokulu bir çocukluk gününe.
Gözlerimi kapatıyorum, bildiğim her kokuyu duyduğumda.
Kalıyorum orada, o havada, o yılda. Kalıyorum, hiç gelmek istemiyorum, dönmek istemiyorum bu güne ama gözümü açınca olduğum yerde buluyorum kendimi.

Tatlar da götürüyor geriye.
Annemin her ramazan ayında mutlaka ama mutlaka yaptığı kıymalı el böreği mesela... Kocaman bir tenceremiz vardı. Annem bizi uyutur, kendisi sahura kadar uyumaz bize börek yapardı. O kocaman tencere tepeleme dolu olurdu biz kalktığımızda.
Çocuk Nuray o tada bayılırdı. Aslında ailenin tamamının bir arada oluşuna bayılırdı. Evin kalabalığının sahurdaki neşesine, ağızlardaki tada..

Annem bir de elmalı ay kurabiyesi yapardı. En sevdiğim kurabiye.
Sonra, mayalı hamurdan pofuduk sandviç ekmekleri yapardı. İçine peynir, domates ve maydanoz koyardı. Nasıl bir tat olduğunu anlatmam mümkün değil...
Tabii bayramlarda yaptığı şahane baklavaları hiç söylemeyeyim.
Gizli gizli gidip yerdim, misafire kalmayacak korkusuyla. Ama o kadar güzel olmasaydı onlar da..

Annemden sonra ablamlar onun geleneğini sürdürüyorlar. Her ramazanda ablam el böreği yapar, gideriz, sahurda yeriz mutlaka.
Elmalı ay kurabiyesi yapar diğer ablam.
İkisinin yaptıkları da güzel olur elbette ama anneli tadı bulmak mümkün değil...
Baklava yapmadılar hiç ama zaten dünyadaki tüm baklavaların tadı bir araya gelse annemin yaptıklarının tadını vermeyecek.

Lor peyniri, kişniş, lavaş mesela...
Çocuk Nuray'ın yaşadığı evin yemyeşil, elma, armut, dut, kayısı, erik ağaçlarıyla çevrili kocaman bir bahçesi vardı.
O zamanlar akşam üzeri kahvaltı yapardık bazen. Hani beş çayı gibi.
Bahçede yer sofrası kurulur, semaver yakılır, bahçeden toplanan yeşil soğanlar, maydanozlar, mis gibi bal, ev yapımı enfes reçeller, veee lor peyniri, kişniş ve lavaş. Lavaş dürümü içindeki lor ve kişnişin tadı başka hiçbir yiyecekte yok sanki.

7-8 yaşında bir kız çocuğu. Hergün tırmandığı, dallarını ezbere bildiği, artık gözü kapalı tırmanabileceği dut ağacının altında kurulmuş sofrada, annesinin dizinin dibinde.
Etrafında birbirini gerçekten seven, kollayan, kapısını, gönlünü her daim açık tutan, güler yüzünden tatlı dilinden emin olduğun komşu teyzeler...
Fokurdayan semaverin demliğinden gelen mis gibi çay kokusu...
Sofrada lor peyniri, kişniş ve lavaş.

Özlüyorsun, istiyorsun o çocuk olmayı, dut ağacı altında, anne dizi dibinde...

Küçümen balkonuma, küçümen iki saksı içine ektim kişniş tohumlarımı.
Büyüyorlar gün geçtikçe. Suluyorum, güneşlendiriyorum, konuşuyorum onlarla.
Yeterince büyüdüklerinde lavaş ve lor peyniriyle birlik olup beni dut ağacımın altına götürecekler, semaverli sofraya, anneme.

Kişnişi sevmeyen çok.
Bilmeyen de var belki.
O benim çocukluğumun tadı, adı.
Kişniş bundan sonra böyle biline.
Hatta sevile :-)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...