Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Nisan 2020

Uçurum




Seni düşünmek uçurumun kenarında durmak gibi. Ayağımın altından taşlar kayıyor.
Korkudan kendimi başka bir yerde, başka bir zamandaymış gibi düşünmeye çalışıyorum. Hiçbir şey olmamış da, her şey eskisi gibiymiş gibi.
Dışarı çıkamadığımız zamanlardayız. Eskiden, yokluğunun varlığında boğulmaya başladığım zamanlarda, kendimi dışarı atıp kilometrelerce yürüyordum. Yürürken seni düşünmek oluyordu ama dururken düşünmek olmuyor.
Seni düşünmekten kaçıyorum yine. Dışarı çıkamadığımız için baban ve ablanla her an bir aradayız. Her zamankinden daha hassaslaştık birbirimize. Ablan hala gelip yüzümdeki üzgün mimiklerimi güldürmeye çalışıyor eliyle. Derinden alamadığımız her nefes diğerinin de nefsini alıyor. Yani demem o ki birimizin yüzündeki bulut diğerinin kalbine yağmur olup yağıyor.
Hepimiz iyi olmalıyız. O yüzden bence üçümüz de kaçıyoruz senden. Yalnız kalabildiğimiz zamanlarda hepimizdeki sen beliriyordu ve olmayışınla bir şekilde konuşup, üzülüp, ağlayıp, yaşatabiliyorduk seni. Şimdi sanki seni sandıklara koyup kaldırdık ve kapağı açmaya dahi korkuyoruz.
Kolay mı öyle? Hiçbirimiz için kolay değil.
Ev tıka basa seninle dolu. Baktığımız her yerdesin.
Dışarı çıkabildiğimiz zamanlarda hayatın akışı, insanlar bir süre içimizdeki seni perdeleyebiliyordu ama ilk yalnız kaldığımızda kalbimizde beliren hep sendin…
Şimdilerde kendi içimde seni dışarı çıkaramadan, hatta içimde bunca olduğunu kendime bile gösteremeden geçiyor zaman. Gölgesiz, bulutsuz görünmek için kat kat perdeler çekiyorum içime. İyi görünmek zorundalığı ve iyi olmamak arasında sıkışmış hissediyorum bazen. Eskiden olduğu gibi internette yazılar yazıyorum, fotoğraflar paylaşıyorum. Yemek yapıyorum, film izliyorum, evde kendime işler üretiyorum. Evde herkes kendini oyalamaya çalışıyor. Aslında şu anda dünyada evde kalmak zorunda kalan herkes bunu yapıyor ama onlar zaman geçirmek için yapıyorlar, sıkılmamak için.
Düşünmekten kaçmak işi başka. Yaşayanlar biliyor bunu…
Baş edememekten korkuyorsunuz, kenarına geldiğiniz uçurumdan düşmekten. Düşüp de hala yaşıyor olsanız bile kalan enkazınızı yanınızdakilere bırakmak istemediğinizden.
Herkes içinde bir savaş verirken içlerine bir cephe daha açmak istemediğinizden.
Düşünmekten kaçıyorum da, öyle bir an geliyor ki kaçmak ne mümkün!
Geçenlerde özlemim boyumu aştı, bir cesaret açıp fotoğraflarına baktım. Seni görünce daha da artan, kavuşmasız bir özlemek bu! Yakıyor, buram buram tütüyorsun.. Nasıl bir yoksunluk! Bilemezsin. Boşluğa sarılıp seni hissetmeye çalışmak, kollarının bomboş kalması, baş edilmez bir yokluk…
Ablan da ara ara yapıyor bunu. Fotoğraflarına bakıyor, rüyasına geliyorsun, öyle öyle onun da gözlerine doluyorsun.
Her gece rüyama gelesin, iyi olduğunu göreyim diye dua ediyorum Allah’a. Gelmiyorsun.
Gel...
Öyle bir dönemdeyiz ki kimse yakınlarıyla görüşemiyor. Arkadaşlarını, anne babasını, çocuklarını göremiyor. Herkes özlüyor birbirini ama görüntülü konuşmayla özlem gideriliyor öyle böyle.
Ben seninle dünya gözüyle artık hiç özlem gideremeyeceğim canlı canlı. O güzel sesinle, gülüşünü, güzel gözlerini göremeyeceğim, “Annem” deyişini duyamayacağım. Artık seni hiç göremeyeceğim gerçeğiyle yaşamaya çalışmaktan başka bir şey yapmıyorum oğlum.
Canım….
Oğlum demeyi bile özlediğim…
Havaalanında son kez sarıldığımız anı başa sarıp sarıp izliyorum.
İçimin sana doğru coştuğu zamanlarda "Annesinin gülü" diye seni sevdiğimde, “Annem ben kız mıyım, gül falan” deyip güldüğünü hatırlıyorum. “Ama çok seviyorum n’apayım” dediğimi.
Brokoliyi ne çok sevdiğini. “Fehiman teyzemin yaptığı gibi yapamıyorsun deyişini, tarifini alıp yaptığımda bile, eh fena değil, deyişini ve senden sonra artık hiç brokoli yemediğimi.
Makyaj yaptığımda ya da yeni bir kıyafet denediğimde sana gösterince “Göz makyajın fazla koyu, elbise yakışmamış” diye söylerdin, dan diye. İçi dışı bir, söyleyeceği şeyi kimseden hiçbir sebeple sakınmayanım. Eğilip bükülmeyenim, doğrucum.
Teyze demezdin teyzelerine ya da arkadaşlarıma. “Teyzem” derdin, bana “Annem” dediğin gibi.
Ne güzel sahiplenmeydi o. Bir harf ekleyip de ne güzel sevmekti…
Baban odanı düzenledi geçenlerde. Her şeyin odanda hala. Sadece senin bıraktığın gibi değil. Masanı camın önüne aldık. Pencereden dışarısı güzel görünüyor. Sen de keşke böyle yapsaydın, diye hayıflandım ama müzik sisteminle ilgili hassas dengelerin vardı senin. Odanı ona göre düzenlemiştin.
Görebiliyor musun acaba odanı, bizi?
Yokluğunun sessizliği kulakları sağır edecek kadar çok.
Yokluk hala kabulsüz kalbimde. Hala anlamsız. Hala inanılmaz.
Sen niye rüyama gelmiyorsun?
Gel…
15 Nisan 2020
15.00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...