Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Nisan 2020

En Zor Soru



Odana kaloriferini açmak için her girdiğimde o gün aklıma geliyor.
Sen uyurken girmiştim, odan soğuktu, kaloriferini açmak istedim. Uyandın, “Anne lütfen odamın ısısını değiştirme, gerekirse ben açarım ya da kaparım.”
Ama oğlum soğuk, üşürsün diye açtım, dedim.
Yok açma, ben üşürsem açarım, dedin.
Tabii öyle. Üşüyüp üşümediklerine, aç olup olmadıklarına bile biz karar vermek istiyoruz, müdahale ediyoruz.
Hele küçük çocuklara. Çocuk doydum diyor, hayır sen doymamışsındır, diye kaşık kaşık yemek tıkıştırıyoruz bin bir oyunla.
Öğrendiğim bir ders daha: Çocuk bazen benden iyi bilir, her şeyi ben bilemem.
Alakalı alakasız her şey seni hatırlatıyor. Unuttuğumdan değil, her baktığımda, düşündüğüm her şeyde sen varsın, sadece o anı getiriyor bazı sözler, objeler.. Az önce kaşık kaşık yemek tıkmak dedim ya, aklıma ne geldi bak:
Mutfaktaki kaşıklığı düzenliyor, kullanmadıklarımızı çıkarıyordum. Yanımdaydın sen de, yardım ediyordun bana. Çocukken aldığımız sapı mavi, ayıcıklı kaşığını gördün ve dedin ki, “Anne bu kaşığı sakın atma. Başka eve taşınsak bile atma.”
Atmadım ama evde bulamıyorum. Belki sen aldın bir yere koydun, inşallah öyledir. Odandaki eşyalarının hepsine bakabilecek zamana geldiğimde inşallah bulurum.
Bazen bakamıyorum kıyafetlerine, eşyalarına ama bazen kazağını, kabanını giyecek kadar cesaret geliyor.
Dün çekmeceleri düzenlerken cüzdanını gördüm mesela. Başka bir yerde vesikalık fotoğraflarını. Öylece baktım.
Soyut ve somut birbirinin içinde sarmaşık gibi dolaşık.
Yaşam ve ölüm. Birbirinden ayrılmıyor.
Bakıyorum fotoğrafına. Yok, bu çocuk yok olmuş olamaz diyorum. Var gibi çünkü.
Dün bir alışveriş merkezinde aile kartı almak için makinaya bilgiler girmemiz gerekti. Hani hep kaçtığım soru var ya: “Kaç çocuğunuz var?”
Daha önce biri sordu, şimdi bir makine. Babanla birlikte dolduruyorduk. O kendi kart bilgilerine cevap olarak 1 yazmış, benimkine de 1 yazdı. Kalbimden bir el çıkıp 1’i 2 yaptı. 2 çocuğumuz var.
Daha önce bir arkadaşımın kız arkadaşı sordu, seni bildiği halde, başka biriyle karıştırarak. Nereye kadar kaçacağım ki, elbet gelecekti o soru.
Kaç çocuğun var?
O gün cevapsız kaldım. Sessiz gözyaşı bazen bir sözlük dolusu kelimeden daha çok cümle kuruyor.
Cevap vermekten mutlu olduğum, gurur duyduğum, içimin sevindiği dünyanın en kolay sorusunun cevabı lal edecek kadar zorlaşıyor zamanı gelince.
Susuyorsun, ne diyeceksin? O kadar kolay mı bir çırpıda bunu söyleyivermek. Daha kabul edememişken, kendine yokluğu ikna edememişken?
Kızımın varlığına bin şükür ama oğlumun yokluğuna ne yok diyebiliyorum ne de var. İşte burası dolaşık. Yoklukla varlık arası sıkışık.
Hissettiklerimi anlatabileceğim insanlarım var çok şükür ki. Tanımadıklarım, tanıdıklarım.. Bazen biri öyle bir şey diyor ki önünüze bir ışık hüzmesi düşürüyor. Onu takip ederek ilerlemeye çalışıyorsunuz. Ayrı zamanlarda konuştuğum üç kişi aynı şeyleri söyledi örneğin. Ve bunu yapabilmemi sağladı bir nebze:
Artık teslim olduğum tek şey var. Normal olduğum günler ve kötü olduğum günlerin olabileceği. Bunu kabul edebiliyorum sadece. Birkaç hafta önce bunu da kabul edemiyordum. Neden böyle normal her şey, neden ben bu akıştayım, neden bazen hiçbir şey olmamış gibi hissediyorum demelerimi, normallikte fazla kaldığımda seni, sana gözyaşımı, içimde dumanı tüten koru arayıp bulma çabamı bıraktım.
Öyle oluyor, senden uzaklaşmışım gibi, oysa bir anım bile sensiz geçmiyor ki. Gittiğim her yerde, eğer sen de gittiysen adımların buraya değdi diye yerlere bakarak yürüyorum ben.
Geçenlerde Kadıköy’de Yel Değirmeni’ne gittim arkadaşımla. Hani sen demiştin, burada ev fiyatları fena değil, belki ileride ev alıp burada otururum ben, diye.
Bunu bilerek orada dolaştım. Ara sokaklarına girdik çıktık. Kesin sen karış karış biliyorsundur, dedim buraları. İşte buradan da geçmişsindir, bu kafede oturmuşsundur belki, diye geçirdim hep içimden. Dışımdan başka şeyler konuşurken üstelik. Gayet normal görünürken. İçimle dışım denk değil, gerçek yalan bir değil.
Evet, hala biri bana yalan söylemiş gibi geliyor. Böyle bir şey olmamış gibi. Olanın üstünde kalın bir perde var gibi ve bana gösterilmiyor gibi.
Ve ben hala çok korkuyorum o gerçeğin gerçek olduğunu anlayacağım andan. Ve bazen şükrediyorum iyi ki gösterilmiyor, iyi ki perde arkasında tutuluyor diye.
Belki de biliyorum, perde arkasında değil. Ben öyle sanıyorum.
Aslında ne biliyorum biliyor musun? Hiçbir şey bilmediğimi.
Kimsenin bir şey bilmediğini. Bunu yaşayan da bilmiyor, yaşamayan da.
Yaşayan kendi acısını tanıyor ancak ve kendi yolunda gördüğünü söylüyor. Yaşamayan bilmeden, varsayarak elinden tutmaya çalışıyor.
Ama hiçbirimiz bilmiyoruz.
Ne düz bir çizgi var bu korla üstünde yürüyeceğimiz ne de tek bir gerçek var. Olmalı ya da olmamalı değil hiçbir şey.
Ne geliyorsa onu yaşıyorsun.
İşte ben bu son dönemde ne geliyorsa onu yaşayayım fazına geçmiş gibi hissediyorum.
Normalsem normalim, kötüysem kötüyüm.
Her halime şükretmeyi öğütlüyorum kendime.
Başka yapacak hiçbir şey yok zira.
Ben zaten seni her daim içinde döndürürken, ismin, yerler, kokular, nesneler ateşli ışık tutuyor kalbimdekine. Ruhum kamaşıyor, nefesim daralıyor ama sonra geçiyor. Sonra yine…
Nasılsın, diye soranlara bir öyleyim bir böyle demem ondan.
Allah’a şükür dediğim de, derin alabildiğim nefesler için, İpek'e “Her şey yolunda, bak iyiyim” maskesini takacak gücü verdiği için.
Hala her sabah uyandığımda rüyama geldin sanıyorum, bazen emin oluyorum ama bir türlü hatırlayamıyorum. Rüyamda görmüş olmak lüks. Çok önemli. Hatırladığım an, yüzümü gerçekten güldüren tek an. İyi ki rüyalar var.
Yok olanı nasıl var göreceğiz yoksa.
Uyandıktan sonra uzun bir süre olmayanı varmış gibi gördüğümü hatırlamaya çalışmak var burada.
Orada gerçekten olan varsa gidin bir sarılın, benim için de.
Odandan,
Masandan
17 Subat 2020
10 27

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...