Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Aralık 2015

Erkekler Yaşlanmaktan Korkar mı?

Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler. "Bergman" 90'a merdiven dayamış biri. -Nasılsın? Nasıl geçiyor günlerin? -Nasıl olayım, gün dolduruyorum. İçime işliyor bu cevap. Sahaftayım. Siyah beyaz fotoğraflar var bir kutucukta. Sahipsiz, kimsesiz. Onca yaşanmışlık küçücük bir kutuya doluşmuş. Sahafla sohbete dalıyoruz. Siyah beyaz fotoğrafların cansız hayallerine bakıyoruz. Yakışıklı adamlar, genç, güzel kadınlar gülümseyerek bakıyorlar bize. Yaşlanmış elbet her biri... Belki artık yoklar. Sahafa diyorum, ne garip şey yaşamak. Gençken yaşamak mı gerek acaba, her şeyi, yapılabilecek her şeyi yapmak? Alın işte, yaşlanıyorsunuz, yok oluyorsunuz, bir siyah, bir beyaz renk çiziyor sizi kağıtlara. Sahipsizce donup kalıyorsunuz orada. Sahaf da diyor ki; Ufkum geniş ama yapabileceklerim sınırlı. Hareket kabiliyetim azaldı. Ruhum genç ama bedenim yaşlandı. Bu ikilemi kabullenmek ve bununla yaşamak zor... Bu cevap da içime işliyor. Bedenin ruha ihaneti! Yaşlılığı hüzünle karşılıyor erkekler. O enerjileri, yaşama bağlılıkları, taşı sıksa suyunu çıkaracak halleri gidiyor ya hani... Çok yaşlanmaktan söz ediyorum. Bazen yolda minik adımlarla ürkek, korkak yürümeye çalışan yaşlılar görüyorum. Bastonu tek yareni, gözleri az görüyor, kulakları duymaz olmuş, hani elden ayaktan düşmek üzere. Böyle ya da bu kadar yaşlanmak, hala hayatta olmak adına iyi ama hayatın hakkını verememek adına kötü sanırım. Bazıları artık ölümü yeğler, bekler oluyor bu haldeyken, bazıları tırnaklarını geçiriyor hayata sıkı sıkı. Yaşlılığın bu evresi artık kontrolden çıkmışlık ve belki gün doldurmak gerçekten. İşin başka tarafı var. Bu kadar yaşlanmamış olan erkekler, bir şekilde yaşlılıklarını yalnız geçirmek zorunda kaldıklarında çok zorlanıyorlar. Onlara bakacak eşleri, çocukları, yakınları ya da gidebilecek bir bakım evi yoksa hele. Çoğu kendine bakmaktan aciz. Yalnız kalan erkek tek başına hayatını devam ettirme yeteneğinden yoksun, öğrenmediği yalnızlıkla ve tüm beceriksizliğiyle orta yerde kalakalıyor. Hepsi böyle değil tabii. Becerikli olanları da vardır. Kendi başına yaşayabilecek, evi çekip çevirmek konusunda yeteneği ve isteği olan erkekler gayet rahat, yalnız ve mutlu geçirebiliyor yaşlılıklarını. Ama tabii işin ruhsal boşluğunu ve yalnızlığını nasıl doldurabiliyorlar bilmiyorum. Yaşlanıldığında yaşam savaşından ve ruhsal ağırlıklarından yıkanmış oluyor ya insan. Artık kafası rahat, ruhu dingin. Gençlik hırçınlıkları yok. İyilik, güzellik. Bunu paylaşmak için "hayat arkadaşı" istiyor olmaları anlaşılır bir durum. İki çift laf edebilecek, yalnızlığını paylaşacak. "Aşk gençlik zamanlarındaki gibi acı çektirmiyor, elini sonsuza kadar tutabileceğin birini arıyorsun." Diyorlar mesela... Erkeklerin estetik kaygıları hiç yok. Sokakta bakın erkeklere, ortalama 45 yaşı geçmiş olanların çoğu göbekli ve kel ve yüzleri çizgili. Ama hiç umurlarında değil. Ne saçlarında boya var ne spor yapıp "şu göbeği eriteyim, derdindeler. Ancak doktor uyarırsa ve hayati tehlike varsa diyete ve spora yöneliyorlar. Bazıları 50 yaşında bile olsa kırışıksız, göbeksiz, saçlı ama çoğu genetik miras ya da sağlıklı, stressiz, sporlu, dikkatli beslenilen bir yaşam ürünü. Saçı boyalı, spor delisi ve botokslu erkekler de var elbette ama onlar istisna. Çoğu tevekkül içindeler, teslim olmuşlar doğaya. Hatta saçlardaki ve sakallarındaki akları olgunluk belirtisi görüp daha karizmatik olduklarını düşünüyorlar ki bazı kadınlar için bu durum gayet cazip ve caizdir. Mesela Corcum Kulinim. O mümkünse yaşlansın, saçı sakalı ağarsın, yüzü gözü kırışsın ve bize hep öyle gözlerini kısa kısa, buğulu buğulu bakmaya devam etsin. Seviyoruz! Tamamen kel olanlar da kabul görür oldu son zamanlarda... Yakışıyor çoğuna, doğruya doğru. Her şekilde onlar kadınlar gibi gizleyip saklamıyorlar kendilerini, oldukları gibi ortadalar. Bizim kadar dış görünüşlerini önemsemiyorlar, kozmetiğe, estetik ameliyatlara servet dökmüyorlar. Şöyle bir durum var ki bu bence rahatlıkla genellenebilir bir durum. Andropoz yani "yaşlanan adam sendromu”na girdiklerinde hem hayatla hem kadınlarla ilişkilerinde farklılaşma başlıyor. 50 yaşından sonra kanlarındaki testosteron hormonunun yüzde 25'ni kaybetmeye başlıyorlar. Testosteron sırf cinsellikle ilgili bir hormon değil. Kilo kontrolünün zorlaşması, cesaret, kas gücü, uyku bozuklukları, sosyal aktivite zayıflığı, depresif ruh hali, uyku bozuklukları, cilt değişiklikleri, saç dökülmesi ve tabii cinsel isteksizlik bu hormonun azalmasıyla birlikte ortaya çıkıyor. Yaşam kalitesini düşüren, baş edilmesi güç bir periyoda giriyorlar erkekler de. Tıpkı kadınların menopoz dönemi gibi. Kadınlar da ortalama aynı sıkıntılardan geçiyorlar ama onlar tüm bunlarla baş etmeye çalışıyorlar. Hatta diyebilirim ki etrafımda gördüklerimin en büyük sıkıntısı ateş basması, terleme ve depresif ruh hali. Bunlara da artık medikal çözümler bulundu. Bunun dışında erkekler kadar gençlik aşısı peşinde değiller. İstisnalar var elbette. Erkekler andropoz döneminde, kendilerindeki bedensel ve ruhsal değişimin onları erkek olmaktan uzaklaştıracağı kaygısına ve paniğine düşüyorlar. Ve kendilerini hala genç hissettirecek, hala arzulanabilir olduklarını düşündürecek genç kadınlara yöneliyorlar. Kaybettikleri yaşama arzusunu ve enerjisini geri kazanıyorlar onlarla. Birçoğu aşk ilişkisi oluyor belki ama karşılıklı çıkar ilişkisi yaşayanlar da var. Bakınız: Oldukça yaşlı ve zengin erkeklerin yanlarındaki genç kadınlar... Kadınlar da bu türlü ilişkiler yaşayabiliyorlar tabii, erkekler nasıl genç kadınlarla yenilendiklerini, gençleştiklerini hissediyorlarsa kadınlar da genç erkeklerle aynı duyguyu yaşama isteğinde olabiliyorlar. İnsan doğası. Ama sanırım erkekler kadar fazla değil sayıları. Hem eş kaybında hem de ayrılıkta; ileri yaşlardaysa, genellikle çocukları için yalnızlığı tercih edenler çoğunlukta. Evlenmeyi tercih edenler de var ki son derece normal ve anlaşılır bir durum. Erkek yaş paniği yaşamaya başladığı dönemde, çoluğu çocuğu gözü görmez halde hem evlilikten gidebiliyor hem de eşini kaybettikten sonra neredeyse "kırkı çıkmadan" evlenebiliyor. Erkek ya; kadın olmadan kendine bakamaz. Erkek ya; kadınsız olmaz... Duyup, gördüklerimden, araştırdıklarımdan edindiğim izlenimlerimi yazdım. Şimdi işin asıl muhatapları olan erkeklerin "yaşlanmaktan korkuyor musun?" sorusuna verdikleri cevaplara bakalım... Yaş aralığını geniş tuttum. 17 yaşla 64 yaş arası. Her bir cevap kıymetli, anlamlı, derin, bazıları komik, eğlenceli. İsimsiz olarak yayınlıyorum ve vakit ayırıp, düşündüklerini benimle paylaştıkları için teşekkür ediyorum. 18 Yaş "Ben yaşlanmaktan korkmuyorum şu an:) Yaşım 18, sakallarımın çıkmasını istiyorum" 20 Yaş Ömrümün en güzel dönemindeyim. Bu soruyu hayır diyerek yanıtlayacağım. Her yaşın bir güzelliği olduğu bence aşikâr. Gençliğimi en güzel şekilde ve "hızlı yaşa genç öl" ideasıyla yaşayıp, yaşlılığıma geldiğimde geriye dönüp pişmanlık duymamak istiyorum. Eğer gençliğimi istediğim gibi geçiremezsem; evet, yaşlanmaktan korkarım; çünkü gençliğimi dolu dolu yaşayamamamın burukluğu olur içimde... Bunun dışında yaşlanmaktan korkmam; çünkü hayatın yadsınamaz ve değiştirilemez gerçeklerinden biridir yaşlanmak... 32 Yaş Şahsi olarak şu anda öyle bir korkum yok... Ama tabii erkeklerin korkmasını gerektiren durumlar 50'den sonra ortaya çıkıyor. Yani bir erkek 50 yaşına kadar yakışıklı olabilir. 50'den sonra bekârsa ve karizmatik veya zengin değilse savunmasız bir yaşlılık söz konusu olmaya başlıyor. Ben şahsen 50'ye kadarını düşünmüyorum. Aslında ben fikir almak için pek iyi bir örnek değilim:-) Çünkü konuşacağın örnekler içinde eminim ki en gamsızı ve evlenmekten uzak olanı benim:-) Sonuçta bu değerlendirme evli erkek için daha geçerli sonuçlar verir. 36 Yaş Sorduğun sorunun cevabı hem evet, hem hayır, Şundan dolayı hayır; fiziken yaşanmaktan asla ama asla korkmuyorum:) Şundan dolayı evet; ruhen yaşlanmaktan korkuyorum. :-) 36 yaş Yaşlanmak beden olarak kaçınılmaz ve her geçen gün insanın bedeni yapabildiklerini sınırlıyor. Bu durumu dert etmiyorum sağlığım el verdikçe yaş almak güzel. Her gün yeni tecrübeler ediniyor insan. Yaşlanmak ile ilgili başka kaygılarım var.İşim açısından geleceğe sağlam bir yatırım yapıp is seçebilir duruma gelmek ve beden yaşımın performansımı çok etkilememesini istiyorum. Ruhumu yaşlandırmayı düşünmüyorum :-) 39 Yaş Her yaşın bir güzel ve çekici bir yanı muhakkak vardır. Korkulan yanı fiziki fonksiyonların zayıflayıp, sağlık problemlerinin başlamasıdır. Bazı insanlar kadın ya da erkek yaşlandıkça kendine daha çok bakar, yatırım yapar. Bir nevi fiziki kanunlara meydan okuyuş veya başkaldırış başlar. Sorduğun sorudaki korku da bu olmalıdır bence. Dinç kalındığı ve dinamik olunduğu sürece korkular bastırılır. 42Yaş Yaşlanmaktan tabii ki korkuyorum ama bahsettiğim korku yüzümdeki çizgiler, saç ve sakaldaki aklar değil. Benim yaşlanmaktan anladığım bedensel kısıtlılık ki ondan fena halde korkuyorum! Yoksa saçtaki ve sakaldaki beyazlamayı ben olgunluk, farkındalık ve doğru karar alma yetisinin arttığına dair belirti olarak addediyorum. 42 Yaş Biz 18'lik çıtır değil miyiz? Yaşlılık kim, biz kim? :) Hayatı dolu dolu yaşamak varken yaşlanmayı kim düşünebilir? Ne yaşlanması? Dur, o yaşa gelelim, o zaman düşünürüz :-) 46 Yaş Sanki erkekler 40 üzerinde olunca biraz kaygılar dile gelmeye başlıyor. Zaten 50'den geri dönüşü olmadığından kabulleniyor varlığıyla mutlu olmaya çalışıyor. Ben şu an hızlı bir iş koşturmasında bir şey hissetmiyorum ama eminim ki normal tempoda bir hayatım olsaydı acayip huysuz, çekilmez bir adam olurdum:-) Her şeye bahane ve gerekçe bulan hala 18 yaşıyla yarışan, yaşlandığını kabullenmeyen biri olurdum. :-) 50 Yaş Yaşlanmaktan hiç korkmadım ama 45 sonrası yaşlandığımı hissetmeye başladım. Çok hoşuma gittiğini söyleyemeyeceğim :) 59 Yaş Kendi adıma ya da çevremdekiler adına söyleyebilirim ki; erkekler yaşlılığı bir olgunluk ve saygınlık değeri olarak görürler ve alınan her yaşın kendilerini ölüme bir adım daha yaklaştırdığının veya yapabilirliklerinin azaldığı yorumuna pek bakmazlar. Bazıları bu konuda cinselliği ön plana çıkartarak azalan arzularının altında ezilseler dahi artık cinsel yaşam ister istemez önceliğini gerek fiziksel ve gerekse düşünsel olarak çok gerilerde bıraktığından fazla da akıllarına gelmez ve yorum yapmazlar. Estetik açıdan ise hiç bir saplantıları yoktur. Tabii ki bazı radikaller olabilir ki bunlar sanırım genel değerlendirme içinde değillerdir. Bir başka konu ise, ekonomik kısımdır. Erkekler yaş aldıkça ekonomik açıdan yaşama başladıkları noktadan çoğunlukla daha ilerde olurlar ki bu da onlara daha fazla özgüven verir. Bir laf vardır "Erkekler servetlerini ilk karısına, ikinci karısını da servetine borçludur" :-) 64 Yaş " Yaşlanmaktan korkmak değil de, yaşlı olmaktan korkuyor muyum? Yani kendimden korkuyor muyum ya da “ölüm”den!... Yaşamımın hiçbir döneminde “yaşlılık”la ilgili hiçbir kaygım, sıkıntım, tereddütüm, korkum vs. olmadı desem yeridir. Oldum olası belirli an ve durumlar dışında “gelecek” ve “gelecekte olacaklar” benim gündemimde pek olmadılar. Ben hep şimdinin çocuğu, genci, yetişkini oldum… Erkekliğe gelince; Biyolojik olarak erkek olmam (cinsellik) ötesinde hiçbir özellik, eğilim, yapı ve işleyişimle “erkek” değilim. Erkeksiliği salt yaşam düşmanlığı olarak algılıyor-kavrıyorum.

9 yorum:

  1. Öncelikle yazın için tebrik ederim yaa hiç sıkılmadan okudum emeğine sağlık :) Bence erkeklerdeki yaşlanmaktan korkmama olayı biraz da onların kendilerine güvenlerinin daha fazla olmasından kaynaklanıyor olabilir. Ben şahsen erkeklerin hayatta kadınlardan kafa olarak daha kaygısız bir yaşam sürdürdüklerine inanıyorum. Çok feminist olmadı dimi :D

    YanıtlaSil
  2. Kaygısız olmaları, dünyadan daha geç gitmelerine sebep.
    Kadınlar kadar kafalarında kırk tilki dolaşmıyor onların:-)

    Biz de biraz sakinleşsek, sadeleşsek fena olmayacak, ömrümüz uzar belki biraz:-)

    YanıtlaSil
  3. Okadar cok noktasina deginmek istiyorum ki bu harika yazinin...nereden baslasam...:)tamam, söyle yapayim:

    1.Ilk bastaki sözü ben de cok severim. Yillar evvel ilk okudugumda "galiba yasliligi anlatan en güzel cümle" diye gecmisti icimden.

    2.Yaslanma korkusu erkeklerde bizim kadar yok, cünkü onlarin cok cabuk "begenilmeme, elestirilme" korkulari da yok (bak iste? Corc icin neler diyoruz mesela):). Biz kadinlarin bu konudaki en büyük elestirmenleri yine kadinlar diye düsünüyorum. Cünkü en acimasiz elestiriyi herzaman kadinlar yapiyor birbirlerine. Erkeklerden nekadar cok duyarlar icabinda "hayatim iyisin, neren kilolu, hicte okadar yaslanmadin abartiyorsun" gibi seyler -ve samimidir de bunlar genelde- . Ama kadinlar bu konuda en ufacik "kusurlari" affetmezler. Kisinin kendisine acik acik söylemeseler de, etrafa yaptiklari elestirilerden duyariz, anlariz her daim:)

    3. 'Corc Kuluni cok sevdim, o beni hic sevmiyor'. Bu konuda (da) hemfikiriz, biliyosun;)

    4.Röportajlardaki cevaplar cok ilginc. Ayni zamanda tipik. Yas ilerledikce cevaplar da daha bir derin icerikli oluyor tabii. 18 yasindakinin cevabi cok seker:)

    5. Kliplerdeki görüntüler dehset gercekten de. ("uuvv...cok sert" ) ;)
    Hele o ikinci klipte kisinin sürekli konusuyor halinde olmasi cok manidar bana göre. Yani son gününe gelmis ama hala son cümlesini tamamlayamamis, söyleyecegi daha cok seyler varmis gibi...


    Benim yaslanmakla ilgili tek korkum, hani hep derler ve kulaga cok klasik gelir ya? "Elden ayaktan düsmek, birilerine muhtac olmak"... iste benim en büyük korkum budur. Belki de su an icin etrafimda birkac örnek var bununla ilgili. Alzheimer olmus, ya da yatalak olan anne babalarina onca evladin bakamamasi ve bunun getirdigi sorunlar...icler acisi.

    Herseyden önce bunu düsünmeli insanlar bana göre. Evet, saglikli yaslanmak ve kimseye yük olmadan, perisan olmadan, eziyet cekmeden ölebilmek.

    Eline, yüregine saglik. Yine bir "Nuray Ilbars yazisi" olmus bence:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Simdi baktim da, buda yine tipik bir geveze EQ yorumu olmus.
      Bukadar uzun yorum mu olur len!? :)

      Sil
  4. Sondan başlayayım.
    Çok reca ediyorum benim yazılarımın altında gevezelik et:-)
    Gayet mutlu okuyorum ne yazıyorsan..

    "Corc Kulini çok sevdim" nefismiş!:-)
    Ama biz onu sevelim. O bizi sevmese de..
    Bizim sevgimiz ikimize de yeter... Hüzün ve hıçkırık... :-)

    Bir de..

    Geçenlerde arka balkondayım, dışarıdan bir ses geliyor. Kadının biri bağırıyor ama sanki çocuğuna bağırır gibi. Nooluyor yahu diye bakıverdim, onların balkonunu görebiliyorum.
    Orada bir teyzecik var. Balkonda beni gördükçe sohbet etmek ister, nasılsın falan der canım..
    O teyzecik balkonda ama geri dönmüş minik minik adımlarla içeri girmeye çalışıyor. Kadın bağırıyor, ben sana çıkma demedim miii.. Başka şeyler de söyledi. Buraya yazamayacağım kadar ağır ve eğer kızıysa bir evlada yakışmayacak laflar... Kalakaldım, uzun süre kendime gelemedim...

    Allah gerçekten kimseyi kimsenin eline düşürmesin..
    Anneciğim yaşlanınca ben huzur evine gideceğim haberiniz olsun, derdi hep.
    Vallahi bir yere gidemezsin, diyorduk biz de:-)
    Ne bizim dediğimiz oldu, ne de onun dediği...

    YanıtlaSil
  5. aslında kozmetik ürünlerine bakarsak biz daha çok korkuyoruz gibi.. onlar içten içe yaşıyorlar bunu.. bence yaş aldıkça bazı şeyleri kaybetmekten korkuyorlar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz kesin korkuyoruz.. Su götürmez gerçek.. Aslında korkmak değil de.. Yani.. Kim ister yüzü kırışsın, saçlarına ak düşsün..
      Kimse isteme,z herkes genç kalmak ister sorsalar. Ha, yaşlılığın olgunluğu ve huzuru gelsin ama mümkünse genç görünelim:-)

      Sil
  6. Nuray Hanım,
    Yazılarınıza bayıldım ve hemen sizi takibe almak istedim ancak gfc-takipçiler kısmını ben mi göremedim acaba? Bana yardımcı olur musunuz lütfen? Bir de yazınız aralık 2015, yorumlar nisan 2012 kafam karıştı :)
    Kocaman sevgiler..

    YanıtlaSil
  7. Çok güzel ve derin bir yazı olmuş. Kendimle muhasebeleşmeme sebep oldu. Ben de kendi düşündüklerimle ilgili yazacağım . Erkekler yada kadınlar olarak değil de hiç kimse yaşlanmak istemez ama herkesin bu gerçekle başetme şekli farklıdır.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...