Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

10 Mayıs 2010

25 Yıl Sonra


Bir arkadaşım, yıllar öncesinden, lise yıllarında sadece bir yılımızı birlikte geçirdiğim, hani kızların "erkek kanka" dedikleri türden bir arkadaşlığımızın olduğu biri, beni Facebook’tan arıyor, buluyor. O Amerika’da ben burada. Zaman içinde sağlam bir iletişim kuruyoruz.

Biraz zaman geçiyor. Buraya geliyor, görüşüyoruz. Sonra diyor ki, hadi lisedeki arkadaşlarımızı da arayıp bulalım, bir araya gelelim ulaşabildiklerimizle.
Tamam diyorum. O zaten birçoğuyla iletişimde, onlar da aralarında organize oluyorlar, herkes hatırasında hafızasında kalan bir arkadaşını bulup çıkarıyor geçmişten.

Ben de kendiminkileri. Benim hatırladıklarımın sayısı çok değil maalesef ki…
Hepimiz farklı hayatlar yaşadık. Hepimiz türlü sınavlardan, acılardan geçtik. Hayatında travmatik olaylar yaşayanlar, hafızalarından o yaşadıklarını çıkarırken, geçmişten de bir dolu hatıra, kişi ve olay çıkarmış. Benim hafızamdan çıkıp gidenler de yaşadıklarımla birlikte silinenlerden oldu.
Aslında tabii, aynı şehirde yaşamışım, aynı okulda okumuşum. Nasıl hatırlamıyorum? Üstelik onlar beni hatırlıyorlar. Ama ne kadar istesem de hatırlayamıyorum işte...
Ve hatırlamıyor olmayı, tanımıyorum, diye etiketliyorum ve doğal olarak iletişime geçemiyorum.
Zaten yapı olarak girişken biri değilim ben. Uzak görünürüm, soğuk dururum. Ben adım atamam birine doğru, tanımayınca hele…
Bir toplanalım, bir hatırlayayım, kaynaşalım sonra elbet iletişim kurarım. Nitekim öyle de oluyor.
Ama neyse ki bazılarını hatırlasam, bazılarını yeniden tanımış gibi olsam da hepsiyle sıcak bir iletişim kurabildim.
Toplantıya kadar görüşmediğim arkadaşlarım beni anlarlar umarım ki...

Doğu insanı sıcaktır, samimidir, dosttur, hamidir, güvende hissettirir insanı. Tüm arkadaşlarımda bu dostluğu, sıcaklığı ve güveni hissettim. Başka türlü bir duygu bu, sanki o topraklara has… Belki çok özlediğim ve kıymet verdiğim için doğduğum yere mal ediyorum ama öyle işte… Ve bu duyguyu tekrar hissettirdikleri için ayrıca teşekkür etmeliyim her birine.

Bu dostluğu tekrar bir araya getirme fikri zaman içinde eyleme dönüştü. Ne yaparız, kaç kişi toplarız, nerede oluruz, nasıl geliriz, nerede kalırlar vs. derken, toplantı günü geldi çattı.
İlk buluşma zamanının organizesi bana düştü.
Kahvaltı edelim önce, diye düşündük. Mekân aramaya koyuldum. Hem uzun vakitler bir arada olalım, hem kalabalığımızı kaldıracak bir yer olsun, hem şık bir yer olsun diye birçok mekân gezdim. En sonunda Baltalimanı Oba’da karar kıldım.

Daha önce Oba beni yurtdışından gelen misafirlerime mahcup etmişti. Boğazda, şık, sakin, güzel bir yer diye orayı seçmiştim. Maalesef ki en hassas olduğum konuda bozguna uğrattılar beni.
Belki çoğu kimseye göre önemsiz ama bir mekanın ya da evin tuvaletinin temiz olması, benim mutfaktan çıkan her türlü yemeği gözü kapalı, keyifle yiyeceğim anlamına gelir. Ama tam tersi oldu maalesef ki. Tuvaleti çok ama çok kötüydü, dışarıda, sinekli, pis kokulu, tuvalet kâğıtsız ve temiz değildi.
Orayı gördükten sonra kahvaltıda yediğim iki lokma da boğazıma dizilmişti zaten. Ve bir yumruk oturmuştu mideme, daha fazla sakın yeme, diye.
Oba beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Yetkililere söyledim, gözümdeki Oba’nın yerle bir olduğunu, nasıl böyle bir vurdumduymazlıkla orayı bakımsız bırakabildiklerini, mekânlarına yakışmayacak kadar kötü bir imaj verdiklerini söyledim.
Haklı buldular elbet, yenileyeceğiz zaten vs dediler. Yenilediler mi bilmiyorum..
Toplantımız için yer bakarken Oba’yı bir arayayım, şansımı bir kere daha deneyeyim bakalım, dedim. Belki yenilenmişlerdir. Emrah Bey’le görüştüm, yetkili kişiymiş, telefonda derdimi anlattım, böyle bir mahcubiyet yaşadığımızdan söz ettim, ama mekânın lokasyonunu çok sevdiğimden orayı tercih etmek istediğimi ama yine de tedirgin olduğumu söyledim.
Emrah Bey son derece kibar bir tavırla Oba’ya davet etti beni. Bu arada çok önemli bir detay; Oba’nın tek sahibi var ama iki ayrı işletme tarafından yönetiliyor.
Bizim ilk gittiğimiz yer diğeri yani girişinde boğaz köprülü kapısı olanmış.
Emrah bey’le konuşmaya önünde otopark olan Oba’ya gittim.(Toplantımız da orada yapıldı)
İki Oba’yı bu şekilde ayırabilirsiniz.
Büyük bir yer Oba, iç mekân, dış mekân, teras, deniz üstü. Manzarası inanılmaz, servis ve sunum, ayrıca çeşitlilik oldukça iyi.
Emrah Bey’le konuştuk, Terasta olmak istediğimizde karar kıldık.
Arkadaşıma seçimimi sundum, onayladı, brunch mekânımızı seçmiş olduk.

Sonunda aylar öncesinden planladığımız gün geldi. 8 Mayıs Cumartesi. Hepimiz heyecanlıydık. Birkaç arkadaşımla birlikte, bir gün önceden gidip her şeyin yolunda olduğunu görmek istedik. Yönetim değişmiş, Emrah Bey gitmiş, yerinde Güneş Hanım ve Melike Hanım gelmiş. İkisi de çok ilgiliydi ve çok yardımcı oldular bize.
Önceden konuşulan birkaç şey değişti ama her şeyi bizim isteğimiz yönde şekillendirdiler. Zorluk çıkarmadan, makul, mantıklı ve dostça tavır göstererek, Oba’nın bende kalan imajını yenileyip, parlattılar. Onlara teşekkür ederim, ilgileri, arkadaşlarımı konforlu ve mutlu ettikleri için. Herkes çok memnun kaldı, tabii onlar mutlu ve memnun ayrıldıkları için ben daha çok mutlu oldum.

Oba hem kişisel olarak hem dostlarımı ağırlayabileceğim kahvaltı, yemek, kahve molası vereceğim yerlerden biri oldu benim için. Giriş kapısı Boğaz Köprüsü görünümünde olan Oba hakkında da en kısa zamanda fikrimin değişmesini umarım elbette. Bir gün de orayı ziyaret etmeyi, bu defa haklarında güzel şeyler yazmayı isterim.

Toplantımıza dönüyorum tabiî ki; :-)
Arkadaşlarımız birer ikişer gelmeye başladı. Her gelen şaşkınlıkla bakıyor birbirine, özlemle sarılıyor, hemen sohbete koyuluyor.
İki ayrı masa hazırlanmıştı bize ama gelen, kalabalık olan masaya takılıp kalıyor. Çünkü sohbet orada, herkes orada…
Zaman geçtikçe ortak anıları olanlarla başka masalara da dağılıyoruz tabii…
Fotoğraflar çekiyoruz. Eskilerle yeni anılar yapıyoruz, her anı donduruyoruz tekrar tekrar çözüp bakmak ve keyiflenmek üzere.
Toplantımız kalabalıklaşıyor. İki öğretmenimizin de bize katılmasıyla kalabalığımız taçlanıyor.

Kahvaltı sonrası programımız Emirgân Korusu’na gitmek, ertesi gün de Boğaz turu yapmak. Fakat orada doğal olarak gelişen bir fikir ortaya atılıyor. Kahvaltıdan sonra Boğaz turu yapalım. Tamam, olur. En iyi ve makul fikir kimden geliyorsa onun peşine takılabiliriz. Çünkü amaç kimin, ne yaptığı değil; kimin, neyi iyi vakit geçireceğimiz şekilde planladığı. Hemen iki arkadaşımız gidip tekne ayarlıyorlar. Saat 16:00 da tekneyle boğaz turu yapılacak.
Brunch bitip, herkes tamamen sohbete odaklanınca Güneş Hanım’la konuştuğumuz gibi bizim için terasın hazırlandığını öğreniyoruz. Hep birlikte çıkıyoruz. Muhteşem deniz manzarası eşliğinde sohbetimizi sürdürüyoruz. Video çekimi yapıyoruz, herkes o güne ait içinde hissettiklerini söylüyor. Yine fotoğraflar çekiyoruz.
Harika sohbetler ediliyor.

Tekne turu zamanı geliyor. Emirgân İskelesi’nden tekneye biniyoruz. Şarkılarla, türkülerle, sıcacık çay, simit ve kete (Kars’ın en bilinen yiyeceklerinden biri, bir arkadaşımız bizim için yaptırmış, nasıl iyi geldi hepimize. Hem özlem giderdik, hem karnımızı doyurduk :-) ) eşliğinde güzelim Boğaz’da bir saat dolaşıyoruz.

Dönüşte arkadaşlarımızdan birinin organize ettiği Galata Köprüsü’nün altındaki ışıltılı restoranlardan birine, Yıldızlar Restoran’a gidiyoruz.
Güzel yemekler yeniyor, müzikle dostluk harmanlanıyor, eğleniyoruz, gülüyoruz…
Ben ayrılıyorum, diğerleri geceyi bir kulüpte dans ederek geçirmek üzere devam ediyorlar...

Ertesi gün tekrar buluşacağız ama İstanbul dışından gelen birçok arkadaşımız dönmek zorunda. Sayımız azalıyor bu yüzden. Gidenler de keşke aramızda olabilselerdi diyoruz ama keyfimiz kalanların varlığıyla da sürüyor.
Sultanahmet’e gidiyoruz. Meşhur köftesinden yiyoruz, Gülhane Parkı’nda dolaşıp yeşile yayılıyoruz, sohbet katığımız yine...
İstanbul’u en güzel gözle gören bir tepeye gidiyoruz sonra. Biraz rüzgarlı, üşüyoruz. Isınalım diye çay istiyoruz, ılık geliyor sıcak beklediğimiz çay ama olsun, sohbet ısıtıyor yine…

Akşamüzeri oluyor artık…
Aylardır beklediğimiz günün sonuna geliyor. Zamanın nasıl bu kadar çabuk, koşarak, hızla akıp gittiğine inanamıyoruz.
Hüzün basıyor ayrılacağımız için.
Sonraki buluşmamızı planlıyoruz heyecanla. Ayaküstü sohbete dalıyoruz, kopamıyoruz bir türlü.
Sonunda bir araya gelmiş olmamızdan duyduğumuz sevinci hissedecek dostlukta sarılıp kucaklaşıyoruz.
Tekrar görüşüp, özlem gidereceğimiz zamana kadar hoş kalmayı diliyoruz birbirimize…

Son zamanlarda geçirdiğim en güzel iki gündü.
Kendi hayatımızdan kopup başka bir hayata geçtik sanki iki gün içinde. Tüm odağımız, düşüncemiz, heyecanımız bu zamana aktı.
Dilerim ve umarım ki herkes benimle aynı düşünce ve hislerle ayrıldı birbirinden.

İşinden, ailesinden vakit çalarak bizimle olan heyecanını ve emeğini veren tüm Kağızman Liseli arkadaş ve öğretmenlerime, fikri ortaya atan ve gelişmesinde katkısı olan tüm arkadaşlarıma, bizi evimizde hissettiren, bir dediğimizi iki etmeyen Oba restoran ve tüm çalışanlarına, özellikle Güneş Hanım, Melike Hanım, Murat Bey, Gökhan Bey’e ve tüm Oba Restoran çalışanlarına teşekkür ederim.

5 yorum:

  1. Heyecanla okudum. Sanki oradaydım.

    shemmy

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Nuray böyle güzel arkadaşlıkları sürdürebildiğiniz için çok şanslısın, dilerim hiç kopmazsınız canım.

    Sevgiler
    Sibel

    YanıtlaSil
  3. Ayse Selcen10.05.2010 15:56

    Keyifle okudum. Ilk kotu tuvalet deneyimden sonra, Oba'ya sans vermemeyi dusunuyordum. Bu yazidan sonra fikrim degisti. Ilk fırsatta digerini deneyecegim.

    YanıtlaSil
  4. Ne kadar güzel eski arkadaşlarınla tekrar biraraya gelerek hoşça vakit geçirmen. Ammaaaa, güzel vakit geçirmek için yıllarca beklemene ya da o kadar uzaklara gitmene de gerek yok. Biraz da yakındaki arkadaşlarını arasan ve onların da kırılan kalplerini düşünsen hiç de fena olmaz diye düşünüyorum. Kule

    YanıtlaSil
  5. Birkac yil evvele götürdü beni bu yazin su an. Baltalimanindaki polis evine götürmüstü beni kuzenlerim, harika bir aksam gecirmistik, hic unutamam o güzel manzarayi.. Senin adina da cok sevindim bu güzel ani icin.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...