Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Temmuz 2009

Bugün annemin dünyadaki son gününün ikinci yılı


İki yıl önce, bu saatte.

Öğlen 12 15 de gidecek...

Gitmesinden bir gün önce sabaha karşı, ablamla Kartal Devlet Hastanesi’nin bahçesindeyiz.



Annem yoğun bakım ünitesinde. Bir sürü kablolar, serumlar, iğneler bağlı elinde kolunda. Ağzında oksijen maskesi. Ayaklarından ve kollarından bağlanmış vaziyette. Kendini bilmediği için, kontrolsüz hareketleri serumları, iğneleri çıkabilir. O yüzden onu yatağa bağlamış doktorlar.



Gün içinde yanına girmiştim. En şirin halimle; iyi olacaksın annecim, biz seni bahçede bekliyoruz. Hep buradayız sakın merak etme. Herkesler geliyor, sana dua ediyor, iyileşip çıkacaksın buradan. Bekliyoruz seni, diyorum.

Bomboş gözlerle bakıyor bana. Gözlerimin tam içine bakıyor, çok derin ama boş. Sanki bakıyor ama görmüyor gibi.

Hemşire sesleniyor, Gülter Hanım, kızınız geldi, duyuyor musunuz beni? Annem hala bana bomboş bakıyor. Duyuyor mu, görüyor mu, bilmiyoruz.



Gözyaşlarımı gözüme tıkıştırıyorum annem görmesin diye. Boğazıma düğümlüyorum sonra hepsini. Annemle konuşuyorum, konuşuyorum, ayacıklarına dokunuyorum, seviyorum onları sonra, ben dışarıdayım, seni çok seviyorum, iyi olacaksın, diyorum.



İstemeye istemeye çıkmak zorundayım, hemşireler öyle diyor çünkü. Çıkarken arkama dönüp bakıyorum, annem bağlarından kurtulmak ister gibi sağa sola hareket ediyor sıkıntıyla. O halini görünce gözümde sırasını bekleyen tüm yaşlar bir anda boşalıyor. Önümü göremiyorum acıdan.



Çıkıyorum yoğun bakımdan, girerken giydiğim mavi elbiseleri, boneyi çıkarırken, hemşire, dua edin annenize, diyor. Sadece dua edin. Biz iyi bakıyoruz ama her şeye hazırlıklı olun.



Gün geçiyor. Gelenin gidenin haddi hesabı yok. Hastanenin bahçesindeki kafeyi mesken edindik. Eline yiyecek, içecek alan geliyor. Diğer elleri de şefkat, teselli, dostluk dolu. Yanımızdalar her daim. Annemi konuşuyoruz. Moraller veriyorlar.



Bazen ağlıyoruz omuzlarını veriyorlar. Sarılıyorlar bize. İyi hissettirmeye çalışıyorlar.

Gelemeyen, telefonla arıyor. Bu şefkate, bu aramalara sormalara ne çok ihtiyacı oluyor insanın... Durmadan açılan yaraları sarıyor her biri, pansumancı bunlar. Kıymetlilerimiz.



Oraya geleli beş gün olmuş. Beş gün önceye gidiyorum. Annem nasıl buraya geldi? Ne işi var yoğun bakımlarda?



Ağrılara teslim olmuş haldeyken, artık tesir etmeyen iğnelerden sonra, ağrı bandına geçmemiz gerekmiş. Ağrı bandını kullandığımız günün sabahı annem bir tuhaf olmaya başlıyor. Ateşi çok yüksek. Nabzı sükûnetini kaybetmiş. Deliler gibi. Konuşamıyor falan…



Neler oluyor derken, eve doktor geliyor, acilen kan testi yapmamız gerek diyor. Kan alınıyor. Test sonuçları geliyor kısa sürede. Hemen en yakın hastaneye götürün annenizi, kan değerleri alt üst olmuş, deniyor.



Ambulans geliyor. Ben yan odaya kaçıyorum. Annemin sedyeye alınışını göremiyorum. Görememek istiyorum çünkü. Ama anneme ses veriyorum, orada olduğumu anlasın diye. Çocuk gibi ağlayarak ama olsun.



Ambulansa konuyor annem. Biz arkasından takip ediyoruz onu. Hastaneye gidiyoruz. Müdahale odasına alınıyor. Annem elini kolunu kaldırıp duruyor. Ama bilinçsiz. Sağa sola, havaya oynatıyor kollarını. Ben daha fazla dayanamıyorum onu öyle görmeye. Çıkıyorum odadan. Ama kapının dibinde bekliyorum. Bir dolu evrak var peşinden koşulacak. Ben bozulmuşum. Servis dışıyım. Çalışmıyorum. Sadece ağlıyorum. Anneeeeeee, diye. Annesi gezmeye giden ama kendisini götürmeyen çocuk gibi ağlıyorum.

Aanneeeeeee…

Çıkan ses, içim, dışım çocuk yaşında.



Ablamlar, arkadaşları ve kuzenim koşturuyor oradan oraya. Allahtan onlar benden büyük. Akılları henüz başlarında.



Koridorda bir dolu hasta var, hasta yakınları var. Kadınlar durup saçımı okşuyorlar, ağlama kızım, iyi olur inşallah, diyorlar. Ben başımı omuzlarına koyup ağlamak istiyorum hiç tanımadığım insanların. Yanımda bir arkadaşım olsun istiyorum. Bana sarılsın, ben ağlayayım, sımsıkı sarılsın bana. Kimse yok. Çok ama çok yalnız hissediyorum.



Annemin yatış işlemleri yapılıyor. Servise alınacak. Asansörle çıkarılması gerek. Ben artık ağlamıyorum ama annemin yanına da gidemiyorum. Annemi bir daha öyle göremem. Görmemek istediğim için göremem.



Aynı asansöre binmiyorum. Kaçıyorum annemden. Çıkıyorum servis katına ama odasına gitmiyorum. Ablamlar koşturuyorlar. Gerekli şeyleri alıyorlar. Ben koridorda oturmuş öylece boş gözlerle bakıyorum etrafa. Hasta yakınları gelip konuşuyorlar benimle, bir şeyler soruyorlar falan, ben kadınların giydikleri şeylere bakıyorum. Annemin kıyafetlerine benzetip yine ağlamaya başlıyorum. Kadınlar beni susturuyor. Sus pus oluyorum. Taş kesiliyorum sanki. Elim kolum tutmuyor.



Ablamın yakın bir arkadaşı var, koşturuyor annem için. Hepimize diyor ki, biriniz kalacaksınız burada, geri kalanınızı bana götüreceğim, dinleneceksiniz, karnınızı doyuracağım, sakinleştirici bir ilaç vereceğim, geri geleceğiz.



Sessizce itaat ediyorum. Dediklerini yapıyoruz. Hastaneye ablam dönüyor. Zaten ben dönemem. Annemi bir daha öyle göremem. Takatim yok. Korkuyorum, küçülmüşüm, ufacık kalmışım.



Biz annemin evine gidiyoruz, dinlenip ertesi gün hastaneye gelmek üzere. Yolda giderken tek kelime etmiyorum. Taş kesilmiştim ya hani.

Eve gidiyoruz. Evde şöyle bir dolaşıyorum. Annemin odasının kapısını açıyorum. Annemi göremiyorum haliyle. İçeri gidiyorum. Oturuyorum. Bir anda içimden sanki bir canavar çıkıyor. Anneeeee... diye bağıran bir canavar. İçimde ağlayamadığım zamandan beri biriken her şey çıkıyor canavarla birlikte.



O güne kadar tatsız, ürkek, bi lokmacık olan uykum, o gece deliksizleşiyor. Derin, huzurlu bir uyku uyuyorum. Sabah uyandığımda kendine gelmiş, çocukluğu, içinden çıkan canavarla birlikte dışarı salmış, aklı başında, annesi için koşturacak, annesini görecek cesarette biriyle karşılaşıyorum.

Kahvaltı ediyorum, güç topluyorum, neşeli halimi alıyorum yanıma, gidiyoruz hastaneye.



Annemi görüyorum, o da beni görüyor ama boş bakıyor biraz. Konuştuğumuzu pek anlamıyor gibi. Bir de konuşamıyor. Konuşmaya çalışıyor da, sanki dilsizmiş gibi. Ne dediğini anlamamız mümkün olmuyor. Gözlerimizle, mimiklerle, beden diliyle anlaşıyoruz neredeyse.



Ateşi fena hala. Cayır cayır yanıyor. Doktor geliyor, kan istiyor, gidip alıyoruz kan bankasından. İlaçlar istiyor, gidip alıyoruz. Buz tankları lazım, buluyoruz. Kompres için havlular getiriyoruz. Ama ateşi fena. Yakıyor. Durmaksızın soğuk kompres uyguluyoruz. Ateş düşüyor gibi oluyor. Fırlıyor yine. Nabız 134. Yüksek.



Doktorlar onlara düşeni, biz kendimize düşeni yapıyoruz. Yanındayken metin, cesur, moralli, güçlü; odadan çıkınca, omuzları çökmüş, bitik, gözü yaşlı, ciğeri, içi dışı yanığız hepimiz.



İki gün böyle geçiyor. Annemin yanında dönüşümlü kalıyoruz. Yüreği biten, artık annemi öyle görmeye dermanı kalmayan gidip eve dinleniyor, sabah gelip nöbeti devralıyor.



Bir gün annemin yutkunmakta zorlandığını fark ediyoruz. Doktoru çağırıyoruz. Boğazında biriken sıvıları aspire etmemiz lazım, diyor. Ben çıkıyorum odadan, ablam yanında kalıyor. Anneme müdahale edilecek. Dışarıda beklerken ablamı da odadan çıkarıyorlar. Ablamın yüzünde donuk bir ifade. Taş kesilmiş o da. Ne oldu diyorum, annem gitti mi? Hayır, diyor küçük kız kardeşinin çığlıklarını duyunca, sakin ol, bir şey yok, müdahale ediyorlar anneme, beni çıkardılar odadan.

Peki, sakinleşiyoruz.



Bir süre sonra annemi odadan çıkarıp yoğun bakıma indiriyorlar. Peşinden gidiyoruz ağlaya sızlaya. Ayaklarına dokunuyorum en son içeri alırlarken. Anne n’olur iyileş, n’olur iyileş, diye bağırıyorum beni duysun diye. Biraz bekliyoruz yoğun bakımın kapısında. Telefonu numaranızı bırakın, siz gidin bahçede bekleyin, bir şey lazım olursa biz sizi ararız, diyorlar.



Hastane bahçesinde bekleme süreci böyle başlıyor.

Son gece, yani iki yıl önce bu saatlerde, ablamla bekliyoruz hastanenin bahçesinde. Arabada oturuyoruz. Yoğun bakımın penceresinin dibine park etmişiz. Dualar ediyoruz anneme. Yanında, camın dibinde olduğumuzu hissetsin istiyoruz. Onu asla yalnız bırakmadığımızı bilsin.



Arada çıkıp dolaşıyoruz hastane bahçesinde. Acil servisin karşısında doğum binası var. Ablama diyorum ki, ne mutlu değil mi, bu binada ne çok insan doğuyor, anneler babalar ne çok mutlu oluyor. Ablam acil servis binasına bakıyor ve burada da ne çok insan kaybediliyor, ne çok insan ağlıyor, diyor…



İçimden, doğumun mutluluğunu görmeme seviniyorum.

Gidenleri göremiyor gözüm.

Görememek istiyor.



Biz arabada bazen iki büklüm uyumaya çalışarak, bazen oturup bekleyerek sabahı ediyoruz.

Annemden öğlen haber alacağız. Rutin bilgilendirme saatinde. O gün, en yakınlarımız akşama doğru gelecekler, telefonda öyle konuşuyoruz. Bahçedeki kafede oturuyoruz. Bir bakıyorum, akşama beklediklerimiz telefon ediyorlar, birazdan geleceğiz, diyorlar. Niye ki? Akşam geleceklerdi?



Telefon geliyor yoğun bakımdan. Ablamlar sen kal burada, diyorlar, beni bahçede bırakıp gidiyorlar. Geri dönüyorlar on dakika sonra. Ne oldu? Diyorum. Hiç, ilaç istediler, onu alıp götürdük.

Eh, peki.



Sonra bir telefon daha. Tekrar gidiyorlar annemin yanına. Biraz sonra geri geliyorlar.

Ne oldu? Hiç. Gittik geldik.

En yakınlarımız telefonda telaştalar, Nuray, her şeye hazırlıklı olalım, ben birazdan oradayım.

Neye hazırlanacağım yahu? Gelecekseniz de gelin yani.



Ablamları sakin görüyorum ya, ben de normalim, sakinim. Tekrar gidiyorlar ama artık sakinliğim yavaş yavaş elden gidiyor. Parçaları bir araya getirmeye çalışıyorum. Şimdiye kadar hiç bu kadar çağrılmamıştık yoğun bakıma.

Akşam gelecek olanlar şimdi niye geliyorlar ki?

Ne demek yani hazırlıklı olalımlar falan?

Dizlerimin bağı çözülüyor. Ablama soruyorum bir şey mi oldu? Bana söylesenize.

Yok, bir şey, olsa ben böyle olur muyum?

Doğru, ikna oluyorum ama yine de fena içim. Ablamlar gidiyor, bahçede bir başımayım.



Bir telefon geliyor bana. Memleketimden. Oralara haber gitmiş, bana gelemeyen haber. Telefondaki ses diyor ki, başın sağ olsun.



Ne başın sağolsunu?

Fırlayıp gidiyorum yoğun bakıma. Ablamlar geri dönüyorlar bu defa arkadaşlarının kollarında ağlayarak.

Anlıyorum artık. Ben orada beklerken doktorlar annemin durumunun kötüye gittiğini söylüyorlarmış, kalbi duruyormuş, onlar çalıştırıyormuş. Ablamları çağırarak da bilgilendiriyorlarmış.



Ablamlar toz kondurmuyorlar anneme yine de, beklemiyorlar, hiç ama hiç istemiyorlar gitsin annem. O yüzden o kadar sakinler. Ama annem gidiyor. Kalbi son kez duruyor bir daha çalıştırılamamak üzere, sonra gidiyor.

Taş kesiliyorum yine.



Annemi göreceğim, diyorum. Nuray, n’olur görme diyorlar, bak kötü olursun, dayanamazsın.

Bende bir metanet bir metanet, yahu bırakın göreceğim!



Gidiyoruz annemi götürdükleri yere. Kolumda birileri bana destek, ama desteğe ihtiyacım yok, Dimdik ayaktayım. Fena halde metinim dedim ya...



Giriyoruz annemin olduğu odaya. Görevliye diyorum ki, annemi öpsem olur mu? O da diyor ki yok, rüyanda göremezsin öpersen. Peki diyorum ben de. Hiç sorgulamıyorum adamın dediklerini. Riske edemem bu durumu. Görüp göreceğim o kadar, artık göremeyeceğim. Bir de rüyama gelmezse?



Annemin yanaklarını seviyorum, sıcacık daha. Diyorum annecim haklarını helal et, varsa benim, helal olsun. Seni çok seviyorum. Seni üzdüysem hiç, affet beni.

İki damla gözyaşı düşüyor gözümden. Bağırıp çağırıp ağlamıyorum.

Sessiz sakin iki damla dökülüyor annemle vedalaşırken.



Çıkıyoruz yanından.

Taş kesiliyorum yine. Arabaya binip eve gidiyoruz, kendi evine. Yolda, olan bitenden o kadar uzaklaşıyorum ki, unutuyorum hatta. Ya, hava ne kadar güzel bugün, diyorum yanımdakine. Aa… Buraya alışveriş merkezi mi açılmış? Hımm, güzel olmuş.

Yanımdaki bana bakıyor şaşkınlıkla. Tanıdığı Nuray bu değil. Artık annesiz olan Nuray da bu olamaz. Kim ki bu kadın?

Derin derin nefesler alıyorum. Tertemiz. Sanki içim dışım yağmurla yıkanmış gibi tertemizim. Ferahım. Huzurluyum. Sanki annemi hastanede bırakmadım son kez görerek.



Eve geliyoruz. Duyanlar gelmiş tabii, yavaş yavaş kalabalıklaşıyor ev.

Geçiyorum balkona. Sessizim hala. Sessizsem korkarım kendimden. Arkadan gelen sesli olur çok. İçimden çok ses çıkar, canavarlar çıkar içimden...



Balkonda oturuyorum. Evinin önündeki akşamsefalarına takılıyor gözüm. Çok seviyordu onları.

Annemin minik kızı, çiçeklerini sahipsiz görünce Annem neredeeeee… diye bağırıyor bir anda.

Annemli çığlıklarla gözyaşlarımda boğuluyorum.



Ertesi gün annemi uğurlayacağız. Geliyor evinin önüne yeşil bir arabanın arkasında. Helal ediyoruz haklarımızı. Çok iyi bilirdik diyoruz hep bir ağızdan, onu tanıyan herkesle birlikte.

Camiye gidiyoruz. Başından bir dakika olsun ayrılmıyorum. Nöbet tutuyorum. Yalnız bırakamam orada öyle onu. Başucunda bekliyorum.



Götürüyoruz onu, bir daha asla göremeyeceğimiz yere götürüyoruz.

Bırakıyoruz orada.

Geri dönüyoruz.





Saat şimdi 02 30. Yaklaşık on saat sonra annem gitmiş olacak. İki yıl önce tabii.



İki yıl bitecek onsuz. Yarın annemin evine gideceğim, şimdi ablamın oturduğu, hala annemin evi dediğim eve. Annemi anacağız, konuşacağız, özleyeceğiz. İki yıl nasıl geçti gitti, diyeceğiz. Bileceğiz ki daha çok iki yıl geçecek, gidecek annemsiz.

O gitti. Biz kaldık.

O belki görüyor bizi gittiği yerden ama biz onu göremiyoruz.



Annem duyuyorsan beni, bu gece rüyama gelir misin?

Bak seni son kez öpmedim bu yüzden.



Gel tamam mı?

13 yorum:

  1. Nuraycım,
    sabah sabah ağlattın.Tüm bu olanları sizinle yaşayan biri olarak,her günü her anı öyle bir anlatmışsınki tekrar yaşadım o günleri,saatleri senin çığlıklarını .Sevgili arkadaşlarımın güzel kardeşi keşke elimizden birşeyler gelseydi.İki yıl önce bugün hepimiz birşeyler yapabilmek için hep ordaydık amaaaaa maalesef yapacak birşey yok ,Size sabırlar dilemekten başka........

    YanıtlaSil
  2. Nurayım, kalbimi, ciğerlerimi bütün hücrelerimi dağladın, empati ile okudum, Allah'ım seni çok iyi anladım. Yüce Rabbim, sevdikerini asla yanından ayırmasın, sağlık ve mutluluk versin.

    Yutkunamıyorum ağlamak üzereytim, sevgiyle kal.

    YanıtlaSil
  3. Öznur GÖKKUŞ31.07.2009 07:45

    Sızlayan bir yürek ve gözümden akan yaşlar yazdıklarını okuduktan sonra kalan.
    Keşke bunlar hiç yazılmamış olsaydı Nuray.
    Okuyormuş gibi değil de, konuşuyormuşuz gibi hissettim .
    Senin kadar olmasa da hissettim acını, özlemini, sevgini.

    Sevdiklerinle kal Nuray.

    YanıtlaSil
  4. Nuraycım,

    İnan içim burkularak ve ağlayarak okudum. Ne yazacağımı bilemiyorum sana sadece sabır diliyorum.

    Seher

    YanıtlaSil
  5. bende 2 yıl önce bu haldeydim...baba saydığım eniştemi kaybettim...hayatımda ilk defa bu acının nasıl yürek dağladığını gördüm anladım,iliklerime kadar...nur içinde yatsın anneciğin...istediğin zaman rüyalarında olsun inşallah


    atacenksen gökşen

    YanıtlaSil
  6. Allah sabir versin.. Aglayarak okudum her kelimenizi.. Gidecegimiz yer belli, ha biz ha büyüklerimiz, belki bugün belki cok sonra.. Ama ANNE... Kolay kolay gönderilemiyor, kabullenilmiyor.. Cok sey var yazacak ama agliyorum.. Allah sabir versin, Allah rahmet eylesin.....

    YanıtlaSil
  7. Ben babamı kaybedeli 2 yıldan çok daha fazla oluyor ama duygularınızı çok yakından tanıyorum. Ben de o zamanlar bu yazdıklarınıza benzer bir yazıyı yazmıştım ama hiç kimseye göstermeyip bir kenara koymuştum. Zaten o zamanlar blogculuk filan yoktu ortada. Hala bir köşede duruyor.

    Size sabır ve metanet diliyorum. Zaman acıları bir parça hafifletiyor. Ama anılar hiçbir zaman tamamen yok olmuyor.

    YanıtlaSil
  8. Dün Ankara'daydık,bugün okuyabildim yazını ve hemen telefona sarıldım,içime dokundu üzüntün,merak ettim seni,çıkmadı telefonun,mesaj bırakın dedi telefondaki ses.
    Hoş ne diyeceğimi de bilemiyordum ya,seni seviyorum derim dedim bir şey diyemezsen.Umarım iyisindir...

    Esra Aytekin

    YanıtlaSil
  9. nuray bende yakın zamanda sevdiklerimi uğurladım ama anne olunca çok kötü oldum.canımcım allah mekanını cennet eylesin.günahlarını affetsin.sanada sabırlar diliyorum..sağlam ağlattın beni haa..

    merazra

    YanıtlaSil
  10. aglayarak okudum, her bir saniyesini bilerek okudum. o sirada yaptigimiz tum telefon konusmalari aklimda... sevindigimiz kucuk seyler... uzuldugumuz buyuk seyler... o bahce gozumun onunde.
    Allah rahmet eylesin Gulter anneyi...
    sana da tekrar iletiyorum kalbimin en derininden bir ozuru. sen bilirsin niye oldugunu. affet beni de...

    YanıtlaSil
  11. sizi hic tanimiyorum ama satirlariniz okadar icime dokunduki anlatamam yaslar sel olup akip gitti.. birden kendimin yasadiklarini hatirladim o günleri ne kadar zor ve aci günle rolduklarini.. aradan 9 yil gecti ve bende hala sizin gibi annemin yokluguyla bogusuyorum hala özleyerek ve hala alisamayarak.. böyle bir bosluga aciya alisilamaz en iyi anlayanlardan biriyimdir..
    basiniz sag olsun tekrardan tüm icten ve samimi dileklerimle söylüyorum bütün bunlari

    YanıtlaSil
  12. yaşadıklarınızı eksiksiz yaşadım.tek yaptığım şey ölümün üyi yanlarını bulmak ve ölümü anlamak oldu.emin ol ben onsu neden yaşadığımı bile anlamıyorum.onun yanın gitmek için hergün dua ediyorum.ve ben yoğun bakımda tek başımaydım.cenazesindede belki 10 kili vardı.çünkü başka kimsemi yok.ve ben şimdi tek başımayım.annemi çok özledim.onun sevdiği yiyecekleri bile yiyemiyorum.ayrılık çok zor ve ben ne yapacağımı hala bilmiyorum.

    YanıtlaSil
  13. Yorumlarınıza cevap cvermemişim hiç.. Şimdi farkediyorum..
    Teşekkür ederim herpinize.
    Tüm kayıplarınız için rahmet dilerim.
    Size de sabır.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...