Nil Karaibrahimgil yapmış bu siteyi.
Giriyorsun, neye kırıldığını yazıyorsun.
www.kirildim.com
Neye yarıyor bilmiyorum ama benim için iki satır yazmama yaradı.
Kırılmakla ilgili, artık kırılmamakla ilgili.
Yıllar yıllar önce çok kırılgandım ben. Ota tüye, herkese. Kolaydı kalbimi kırmak, gözlerime aynı anda yaş doluşturmak.
Kalbimde hissederdim bir şeylerin tuzla buz olduğunu, böyle minik bi sızı falan duyardım.
Liseyi Ankara'da okudum ben. Ailemden ayrı, sevgilimden, arkadaşlarımdan, evimden, okulumdan ayrı.
İnsan tanımadığı insanlar içinde olunca daha bir güvensiz, daha bir ürkek oluyor.
Kocaman bir okul, ben nokta kadar ortasında.
Herkes birbirini tanıyor, bir ben yabancıyım, tek başımayım.
Zaman geçiyor, biraz kaynaşıyoruz okuldakilerle.
Ama tabii ben zırhsızım. Ruhum çıplak.
Bilerek, bilmeyerek söyledikleri, yaptıkları her şey değiyor.
Biri bir şey diyor mesela, dönüp gidiyor arkasını. Kasıt yok belki, sıradan bir laf, bir hareket.
Ben anında gözleri yaşlı, kalbi sızılı küçük bir kız oluveriyorum.
Kendime kızmayı da bilmiyorum öyle olduğum için. Kızayım, sorgulayayım da kendime geleyim.
Öyleyim sadece. Kabul etmişim kendimi.
Sonra İstanbul'a geliyorum. Ailem de taşınıyor buraya.
Bir dolu tatsızlık yaşıyoruz. Tatsızlık demek tabii çok hafifletici.
Kalp kırıklığından daha derin bir şeyler yaşıyoruz ailece.
Zaman geçiyor. Çalışmaya başlıyorum. Bir dolu insan tanıyorum haliyle.
Ailede yaşadığım derin batıklar hala hassas küçük kız olmamı sağlıyor. Yani değişen pek bir şey yok. Hala kırılabilirim kolayca.
Safça, bazen aptalca şeylerle ağlayabilirim.
Daha da zaman geçiyor.
Hayatımda birçok yenilik oluyor, birçok kişi benimle yürüyor.
Zaman içinde ve en nihayetinde öğreniyorum kırılmamayı.
Kendime güvenimi kazanıyorum çünkü, kendimi sevmeyi öğreniyorum, değerimi biliyorum. Kimseye beni incitecek mesafede durmuyorum.
Uzaklaşıyorum biraz. Uzaktan bile görünüyor ama kendim için ne düşündüğüm.
Bir gün başka bir gurbete yolum düşüyor. Yine aileden ve tanıdık her şeyden uzağım.
Ama kırılgan küçük kız değilim artık.
Kocaman kadınım. Derisi kalınlaşmış, artık kolay kolay gözüne yaş doluşmayan, bir parça hissizleşmiş.
Bir şeyler olup bitiyor.
Normalde kalbimin kırıklığının dışarıdan duyulabileceği kadar büyük ve yüksek sesli bir şey oluyor. Hiç hak etmediğim.
Gerçekten de gözlerim dolmuyor. Ama böğürerek ağlıyorum gece gece.
Ağlıyorum, kızıyorum, kırılıyorum.
Geçiyor.
Bitiyor.
Fişi çekiyorum.
Buz kesiyorum.
Zaman geçiyor.
Hala kızıyorum ama kırılmıyorum.
Unutmuyorum çünkü o kırgınlığı. Tüm zamanlara yayılacak kadar etkili olduğunu düşünüyorum çünkü.
Hak etsem, tamam. Çabucak erir içinde. Ama değil.
Saçma, anlamsız, budalaca, terbiyesizce hatta. Yakışmayan halde.
Gün geliyor, o güzel değil de, bu güzel deniyor.
Diyen biliyor bunu ancak.
Sen de diyorsun ki, niye ki?
Anlamsız iki üç cümle daha ediliyor ardından.
Sonra gidip kırıldımnoktacom'a diyorsun ki.
Kırıla kırıla kırılacak bir şey kalmadı.
Yandı, bitti, kül oldu içimdeki tüm kırılgan camlar.
Şişe dibi kalınlığında cam döşedim kalbime. Yok, hatta cam da değil.
Bir güçle yüklenip onu da kırabilirler. Sen ne kadar istemezsen de, yol kat ettim desen de, an gelir kıracak kadar yakınına gelirler.
Beton.
Evet beton.
İçimdeki yumuşak, verimli, sevgili toprakta arada iki minik papatya biter, döner yüzünü güneşe.
O papatyalar tanığım olur yaşıyor olduğumun.
Hala yaşıyordur içim. Küçük kırılgan kızın külleri durur içimde. Küllerimden doğarım arada, papatyalar yeşertirim işte...
Diyeceğim odur ki:
Kimsede beni kıracak kadar güç kalmadı gayrı.
Verdiğim tüm güçleri aldım geri.
He-maaaan
Güç bende artık! :-)
Durum bundan ibaret.
"Gün geliyor, o güzel değil de, bu güzel deniyor."
YanıtlaSil"Evet artik sampanya sevmiyorum" demis o unlu kadin, o unlu yazara...
Herseyin icinde de bittigini bu gostermis.
Ben de olsa olsa soyle diyebilirim: "Ben artik tost yemiyorum"..
(yemiyorum da cidden) :)
Seni seviyorum Nuray. :)
YanıtlaSilEsra Aytekin