Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

11 Nisan 2019

Koku Kaybı

Senden sonra, son gününü geçirdiğin evin 100 km ötesinden bile geçebilmeyi hayal edemiyordum.
O kadar uzaktı oraya gelmek.
Ama zaman uzağı yakın ediyor.
Babanla geçmemizin gerek olduğu aşamalardan biriydi bu.
Sana gelip olan bitenle yüzleşmeliydik.
Belki ben içten içe senin hala orada olduğunu sanıyordum.
Gelip orada olup olmadığını görmeliydim.
Geldim, gördüm, yoktun.
En çok ama en çok kokun için geldim biliyor musun?
Sanki senden kalan, senin klonun, sen, orada beni bekliyordun.
Kıyafetlerinin içinde sen yoktun ama kokunu bırakmış olman seni canlandıracaktı.
Öyle bir ümitle ve güvenle geldim.
Sana kavuşacaktım.
Kavuşamadım.
Yaşadığım en büyük hayal kırıklığıydı belki. Yanında kalp kırıklığı.
Eve adımımızı atar atmaz ayakkabılıktaki çorap ayakkabılarınla karşılaştık. Hani toprağı çimeni hissetmek için aldığın çorap ayakkabıların.
Baban bir tekini aldı, öbür tekini ben.
Koklayıp bağrımıza bastık ikimiz de.
Hemen bavullarına koştum, açtım, kokladım kıyafetlerini..
Yok, yok, yok, kokun yok..
Kalmamış.
Beklemiş kıyafet kokusu var hepsinde. Senin kokun uçmuş gitmiş, tek bir nefeslik bile yok.
Ben şimdi iyice sensiz kaldım.
Son ümidim de gitti elimden.
Sen orada yaşıyor olacaktın o kokuyla.
Bu yaşımda böyle bir yokluk ve hiçlik yaşayacağımı düşünemezdim.
Çaresizlik, terk edilmişlik, sensizlik.
Hiç olmadığı kadar sensizlik.
Kokunu bulamayınca parmak izlerine koştum.
Evde dokunduğun her şeye dokundum. Kapı kollarına, dolap tutacaklarına, musluklara, salıncağa, koltuğa, çamaşır makinasının çalıştırma düşmesine, bulaşık makinasının kapağına, fincanına, duvarlara, mutfak tezgahına, buzdolabına, her şeye, her şeye dokundum.
Parmak izin benimkine karışsın diye.
Böyle sıkıca sevgiyle tutsam canlı hücre bulup seni bana geçireceğimi sanarak.
Dokunduğun her yere dokunmak yetmedi, en son eve sarılmak istedim..
Eve sarılmak istedim sen diye.
Kollarım yetmedi.
Mutfak dolaplarına baktım tek tek. Düzenini sevdim bir kere daha. Her şey yerli yerinde, sıralı, tertemiz. Yeni mutfak robotun ne güzel. Kırmızı almışsın.
Zevkli oğlum benim.
Güle güle kullanmışsındır inşallah..
Keşke onu da alsaydım, getirip mutfağımın baş köşesine koysaydım, dedim sonra.
Hayıflandım. Ama getiririz elbet.
Bulaşık süngerini aldım, sandalyenin üstünde havlu gördüm onu aldım, diş macununu, fırçanı, ölçü kaşıklarını...
Hepsi bavulda duruyor.
Henüz açıp konuşamadım onlarla.
Oraya gelmeden önce o ev benim için artık sevdiğim bir ev değil, diye düşünüyordum hatta gönül koyuyordum, kızıyordum, aldatılmış hissediyordum. Ama geldiğim ilk dakikada öfkem de kırgınlığım da geçmişti.
Hayatta insan sever gibi sevebileceğim tek ev burası, diye düşünerek baktım evine. Sanki sen varmışsın gibiydi.
Hayal ettim seni, yemek yapışını, oturuşunu, evde dolaşmanı.
Bu evden gittin sen. Son günün, son anın buradaydı, bu salonda.
Dışarıdan baksan, düşünsen yanar erirsin.
İçeriden bakınca erimemek için Allah katıksız sevgi ve şefkat koyuyor insanın içine.
Ancak onunla dayanabiliyorsun.
Sevgi üflendi orada açılan alevli yaralarımıza.
Gözyaşlarımız da alevin harını kıstı az biraz.
Öyle..
Başka türlü insan beyni, kalbi nasıl dayanır?
Dayanamayacak kadar azaldığımızda, artık gidelim, dedik kalktık ama içimden biraz daha oturmak geldi.
Ailece ettiğimiz kahvaltılardan kalkmak istediğimizde senin hissettiğini hissettim:
Biraz daha oturalım.
Aslında ben ömrümün sonuna kadar o salıncakta, öylece durup kalabilirdim.
Seninle.
Dokunmadık, sevmedik yer bırakmadığımdan emin olduktan sonra en son yatağına gittim uzandım, bir ümit oradadır kokun, diye.
Yorganına sarıldım, kokladım.
Yok, koku namına bir şey yok.
Her alamadığım koku gözüme yaş diye dizilip aktı.
Evin sular içinde.
O eve nasıl gittiğini ve nasıl çıktığını düşündükçe girdiğim duygu karmaşası ve kontrolsüzlüğüyle, acaba doğru zamanda mı gidiyorum, diye ikileme düşmüştüm.
Yol boyunca kalbim ritminden çıktı ama kendimi sakinleştirmek için, orası Barış'ımın gittiği yer değil, çok mutlu olduğu yer diye düşünmeliyim, dedim, kendimi telkin ede ede gittim.
Tabii evden çıkarken senin nasıl çıktığını düşünmeden edemedim.
Bulutlar üstüme ağladı, onlar da üzüldü belli ki.
Salıncakta başını koyduğun minderi aldım yanıma.
O güzel başın değdi ona diye.
Yol boyu kucağımda, sarmaş dolaş geldik.
Bulutlarla birlikte ağlaya ağlaya.
Anladım ki, bulutlar hassas yaratılmışlardan.
İkinci kez seni kaybetmiş gibiyim.
Tekrar bulacağım güne kadar kendine iyi bak evlat.
Sen şimdi tabii Allah'a benden daha yakınsın. Ona söyle, senin kokunu bana biriyle göndersin n'olur.
Annemin hayattaki en büyük ricasıymış dersin.
Beni aldın, bari kokumu bıraksaydık, dersin.
İşte sen bilirsin ne diyeceğini.
Sana sarılıp kokunu hücrelerime nakşedeceğim günü sabırla bekleyeceğim.
Seni seviyorum.
Canım benim...
Canım...


11 Nisan 2019
9.00

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...