Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Nisan 2019

Seninle Sensiz...






Dün Kadıköy'e konsere gittik biliyor musun? Sen de giderdin ya hep.
Konserde senin de bir besten çalındı ama sen yoktun.


Konser salonunda adın duvardaki perdeye yansıtılmıştı.
Adın perdedeydi, sensiz, sahipsiz, bir başına.
Gördüğüm anda gözlerime sahiplendim.
Sana bakar gibi baktım ona.
Sen varken de gözlerimde sevgiyle bakardım sana.
Yokken de.
Yokluktaki sevgi sulugöz haliyle.


Bir kadın yaklaştı yanıma, iyi misiniz, dedi. Ağlamayın, hiçbir şey ağlamaya değmez.
Duvara yansıyan adını gösterdim, o çocuk benim oğlum ama burada yok, olmayacak hiç, gitti o, dedim.
Kadın bir adım geri çekildi, sessiz, sözsüz.


Bir ara adını yansıtan aletin önünde biri durdu, adın görünmez oldu. Dedim, rica etsem biraz çekilebilir misiniz, oğlumun adı görünsün.
Dedi ki, aa ne güzel değil mi, benim oğlum da performans yapacak birazdan. Ne mutlu, ne gurur verici.
Ona ne dedim hatırlamıyorum.
Gözyaşları konuşur bazen.
Diyen dediğine üzülür.
(Arkadaşının babasıymış oğlunu izlemeye gelen. Konuşmuştuk arkadaşınla, ona yaptığın enstrümanla performans yapacağını söylemişti. Enstrümana dönüştürdüğün o küçük kutuyu ablanla birlikte Ortaköy'den almışsınız. Bak senin için ne yazmış:
"Barış hayatımda en ilham aldığım insanlardan biriydi. Toplumla olan ilişkisi ve insanlarla olan iletişimi anlamında hala onu örnek alacağım bir çok olay yaşıyorum. Olaylara baktığı yerler ve düşünüş biçimi sizi sürekli ufkunuzu açmaya zorluyordu. Performans yapacağım alet Barış tarafindan bana yapılan bir Atari Punk Console. O dönemki müzik yapmak, yazmakla ilgili olan sorunlarımı fark edip "Hadi biraz noise yap." diyerek hediye etmişti.
Özel bir insan, dost Barış."

Ne güzel senin hayatına giren herkes...
Hepsi sevgili.

Konser senin bestenle başladı. Anlatmıştın bana heyecanla.
Esinlendiğin objeyi, onun hareketini, müziğe nasıl uyarladığını.
Performans ödevlerini bitirdikten sonra mutlaka bana gösterirdin.
Otururdum yanında, uzun uzun, teknik detaylarıyla, ne düşündüysen, ne yaptıysan her şeyi anlatırdın.
Sorular sorardım, ne güzel olmuş oğlum, derdim. Sonra babana, sonra ablana anlatırdın. Bazen üçümüz birden gelirdik odana, üçümüze anlatırdın.
Nasıl güzel bir yıldı geçen yıl, nasıl mutlu gidiyordun okuluna. Müziğe aşkın nasıl yüzünde, dilindeydi.
Dün herkes gördü bunu.
Sadece adın vardı duvardaki perdede ama bence herkes hissetti seni orada...
Notalara koyduğun kalbin attı, duyduk.

Performans yapan herkesin kendini anlattığı ve programın yazılı olduğu bir kitapçık vardı.
Adının altında sadece besteni açıkladığın bir yazı var. Onu fark edince çok üzüldüm, sen de onlar gibi kendini anlatamamışsın, diye.
Ama şimdi okuduğumda aslında sen bilmeden kendini anlatmışsın, anladım.

"(…)
Sarkaçlar devinimleriyle beraber başlarlar yalnız çok zaman geçmeden birbirleriyle olan eşzamanlı döngülerinden çıkarlar ve rölatif salınımları sürekli değişir. Zaman geçtikçe bazı sarkaçlar birbirleriyle eşzamanlı hareket edip sonra eşzamanlılıklarından çıkarken, diğer bir grup bu döngülerden geçer.
Sonunda tüm sarkaçlar yeniden eşzamanlı hareket ederek döngüyü beraber bitirirler.
Sonrasında enerjileri yettiğince yeni döngüler meydana gelir. "

Döngü devam ediyor oğlum...
Sessizce.

Ben şimdi odandayım, masandayım, burada yoksun.
Yaşadığın eve gittim, orada yoktun.
Okulunda yoktun.
Müzik yaptığın yere gittim, müziğin vardı ama sen yoktun.
Dinlerken bir izleyicilere baktım, bir sahneye baktım, sen varmışsın gibi.
Yoktun.
Ne biçim bir boşluk bu???
Nasıl bir yokluk.
Bir nefeslik bile yoksun,
Bir görümlük, hiç...
Dün çok istedim rüyama gel, konuşalım dünü diye ama sabah baktım, orada da yoktun.

Konserin olduğu yere daha önce gitmiştin, o sokakta, o kulüplerde olmuştun, müzik yapmıştın, dinlemiştin, dans etmiştin.
Konserden sonra indik aşağıya.
Sokakta o kadar çok Barış vardı ki, senin yaşında, senin ruhunda, senin kalbinde.
Ama biri bile gelip bana "annem" diye sarılmadı. Çok istedim, sen onlardan biri ol, çık gel yanıma diye ama yok...
O genç kalabalıkta senin olmamanı hiç bir yere alıp koyamadım.

Arkadaşlarına sarıldım ama sana da sarılmak lazım gelmişti.
Geliyor.
Hep öyle.

Ara ara telefondaki fotoğrafını açtım konser sürerken. Sen de dinle, diye.
Ama dedim, senin mutlaka haberin vardır ve oradasındır zaten.
Arkadaşın dedi, Barış sizin üzülmenize çok üzülüyordur, ağlamayın.
Azıcık ağlamamak oldu.
Ama seni dinlemeye gelip seni görememek olmadı.
Ağlatır.
Elbet.

Rüyama belki ondan gelmedin, onca rica ettim uyumadan.
Kızma bana, üzülme üzülmeme.
"Anne olacağıma taş olsaydım" diyen anneanneni anlamaya çalış sadece.

Bilgi Üniversitesi'ni seçmiş olmanı ve ısrarla orada müzik okumak istemenin sebebini dün anladım bir kere daha.
Her yıl yapılan etkinliği bu yıl sana ithaf eden hocalarına, senin için müzik yapan arkadaşlarına sağ olsunlar desem ne az, ne cılız kalır.
Kâğıda yazdığın besteni enstrümanlarla kaydedip bize duyurdular.
Buna ne diyeyim?
Öyle kıymetli, öyle nezaketli, öyle zarif ki.

Dün gece için emek eden herkesi, Barış'ımın arkadaşlarını ve yanımda olan bütün ailemi ve dostlarımı kalbimdeki bütün sevgimle kucaklarım.

Seni de.

27 Nisan 2019
08.50
Odandan, masandan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...