Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

08 Nisan 2019

Gel Konuşalım

Merhaba Oğlum, Canım...

Seninle nasıl konuşasım var..
Sen de istersen on beş saat konuşalım mesela. Bir keresinde yedi saat konuşmuştuk hatırlıyor musun?
Sen kendini bana açmaya karar verdiysen tamamdı.
Ne sen bıkardın ne ben. 
İnsan özlüyor oğluyla konuşurken anlaşılmayı, sözlerin yüksek perdeden, uzun cümlelerden ve parantezsiz oluşundan alınan tadı özlüyor.

Okuluna gittim dün biliyor musun?
Aslında biliyorsundur. Hep orada yanımda olmanı diledim çünkü. Arkadaşınla sözleştim, o geldiğinde dedim ki Allah'ım ne olur Barış buradaysa bana bir işaret ver. Arkadaşına sarıldığım anda ezan okundu.
Oradaydın.
Bir de, sana benzeyen iki genç gördüm.
Onlardaydın.

Keşke sen varken de gelseydim dedim hep.
Sana yemek ısmarlasaydım, karşılıklı yeseydik.
Bana okulunu gezdirseydin. İlk başlarda sen istememiştin gelmemizi pek.
Sonraları olur, gelin demiştin; ablanla gelmeye niyetlenmiştik ama bir türlü olduramadık.
Vardır bir sebebi.

Okulunu gezdim, sınıfına gittim, hocalarınla konuştum, arkadaşlarını gördüm sarıldım.
Oturduk sohbet ettik bahçedeki masalarda.
Okulunu arkadaşının kolunda ağlayarak gezdim ama olsun.
Merdivenden çıkarken tırabzanları sıkı sıkı tuttum sen de tutmuşsundur, ellerini hissedeyim, diye.
O güzelim okulda senin olmaman çok, çok ama çok çok dokundu.
Ne çok sevdiğini biliyordum. Nasıl ait hissettiğini.
Müzik benim hayatımda ölene kadar olacak ama müzikten para kazanmayacağım, demiştin.
O kadar da başkaydı sevgin müziğe, derindi.

Arkadaşlarınla seni konuştuk. Komik anılarınızı duydum.
Ödev verileceği zaman ilk elini kaldıran sen olurmuşsun, A alıp otururmuşsun. Diğerleri nasıl A alacağız senden sonra, ilk önce sen verme ödevi, derlermiş.
Elektronikle ilgili bir şey olduğunda sana gelirlermiş, Barış halleder, diye.
Çok zeki olduğunu dediler hep. İki adım öndeydi, dedi bir arkadaşın.

Ben de senin çoğu yaşıtlarınla yaşdaş olmadığını biliyordum.
Ruhen.
Yaşın genç ama ruhun orta yaşlıydı bence.
Şöyle ellilerinde falandın sen.
Dost'la sohbetinden, ona bıraktığın senden belli.
Bana anlatmıştın Dost'u. Çok tatlı biri, demiştin. Biri için böyle dediysen tamamdır.
Hani bir gün Ortaköy'ün karşı mahallesini bize gezdirmiştin kuzenlerinle.
Otuz yıldır burada yaşayıp bir kere bile merak etmeyen ben, Ortaköy'de adım atılmamış toprak bırakmamış oğlumla gezmiştim. Nasıl da güzelmiş meğer..
Dost'la tanıştığın evi de göstermiştin. Atölyeymiş aynı zamanda. Artık orada yaşamıyormuş ama.
Nasıl tanıştığınızı anlatmıştın.
O da seni anlatmış senden sonra. Henüz iletişime geçemedim. Oraya gelmedim henüz.
Senin ruhunu gören ve ruhundan seven biri o.

Seni başkalarından dinleyince öyle bir sevgi doluyor ki içime.
İçimde olanı katlıyor, katlıyor dolup taşıyorum.
Okulundan sonra öyle doluyum ki biraz yatıştırayım içimi.
Ona da sıra gelecek.
Senin sevdiğin, seni sevenlerle sohbet en sevdiğim..

Okulunda gördüğüm arkadaşlarının üçüyle konuşabildim.
Oraya gitmeyi ne zamandır istiyordum ama cesaret edemiyordum. Yanından geçerken bile bakamıyorken, oraya gitmek kolay karar değildi benim için.
Bir sabah kalktım, bugün gidebilirim sanırım dedim ve anlık kararla hazırlanıp çıktım.
Yalnız başıma.
Yine.
Bile isteye.
Senin olmadığını bana koca koca harflerle yazan her şeyi tek başıma yapmak istiyorum.
Yanımda benim için üzülen biri olmadan, içimdeki hafriyatı yer gösterensiz sağa sola dökebileceğim histe, seninle buluşur gibi, sadece sen ve ben.
Bu bana lazım bir şey.
Bazen yanımda başkaları da olsun istiyorum, gece gündüz seni anlatayım.
Ama bazen susayım yalnız başıma susayım ve yağayım istiyorum.

Arkadaşların tıpkı senin gibi.
Varla yok arasındaydılar.
Varlardı sevgilerini koluma destek yaptılar, dayanamadığımda sarıldılar.
Ama yoklardı beni seninle ve yağmurla bıraktılar.
Sessizce.
Birlikte yağdık bazen.

Onlar seninle aynı ruhtalar.
Gördüm.
Dünyaya, birbirinize, her şeye, herkese aynı gözle ve aynı kalple bakıyorsunuz siz.
Hepiniz ne güzelsiniz oğlum...

Eve arkadaşların gelirdi bazen. Müzik yapardınız, sohbet ederdiniz.
Bilirdim ki sen birini eve getirmişsen, o sendir.
Hiç düşünmeden onu da severdim, sana neysem ona da o.
Sen eve ev demezdin, evim derdin. Mabedin gibi, korurdun, önemserdin, severdin.
Eve gelen, evine gelirdi.
Evine gelen, odanda seninle vakit geçiren senin yakının demekti.
Seni seven, senin sevdiğin herkes benim sevdiğim.
Yakınım.

Okulda çekilmiş bir videonu izledim. Müzik odasında performans yaparken. Sen yönetiyorsun, değişik sesler çıkarıyor herkes, müzik aletleri de var.
Senin yaptığın müziği ben hiç anlamadım, tıpkı senin gibi sıra dışıydı ama senin anlaman ve sevmen yetti.
Her proje ödevini bitirdiğinde beni çağırıp anlatıyordun uzun uzun. Müzik aletlerine eser yazıyordun ama dinleyemediğim için nasıl olduğunu bilmiyordum.
En son yedi klarnet için yazdığın beste okuldaymış, arkadaşların onu senin için çalacaklarmış.
Her yıl okulda yapılan bir etkinlik senin için de yapılıyor olacak.
Ve o eserin kaydı dinletilecek.
Gitmek istediğim ama nasıl gidip, müziğini, seni, sensiz nasıl dinleyebileceğimi bilmediğim bir gün daha.
Aşılacak bir Everest daha.
Geleceğim, dinleyeceğim. O gün görmediğim arkadaşlarına sarılacağım, hocalarınla seni konuşacağım.

O videoda öyle canlıydın ki güzelim benim. Nasıl yakışıklıydın kısa saçlarınla.
Vardın, yaşıyordun, sendin.
Bunu nasıl anlatırım bilmem;  olmayan birini oluyor gibi görmek, canlı kanlı, etten kemikten..
Kalbinde bin gül açtıran, tıka basa sevgi dolduran, varlığa kandıran ama gerçeğe aydığında kandırılmanın ağırlığıyla ne yapacağını bilemediğin bir hal bu.

Gözlerimde silecek olsaydı kırılırdı.

O yüzden, fotoğrafa videoya kalmayın, yanınızdaki "sevgiliniz" kimse ona sarılın.
Evlat, anne, baba, kardeş, arkadaş, akraba.
Kimse, o.
Videodan o size görünüyor ama siz ona görünemiyorsunuz, deseniz de duymuyor.
Sarılmak isteseniz eliniz kolunuz havada kalıyor, bomboş.
İçiniz bin voltluk sevgi dolu ama diyemiyorsunuz, aktaramıyorsunuz. Kendi içinizde çarpılıyorsunuz.

Kocaman derdi olanlarınki küçülsün dilerim.
Ama küçücüğü kocaman yapanlar varsa unutsun, sarılsın.
Dediklerimi unutmayın, yazın bir yere, not alın, bilmiyorum yapın bir şeyler...
Gücüme gidiyor bazen, yanındakini, kalbinin ta içine sokabilecekken aralarına kilometrelerce yol döşeyenler.
Yapmayın.
N'olur.

Bazen de sevgiliye sarılmak değil de başka türlü gelen sorunu arkana alıp hayata sarılmak var.
O zaman da gidenleri düşünün.
Ve arkalarında kalanları.
Gideni getirmeye güç yetmiyor, çözümsüz, çaresiz.
Ama hayat var, yaşamak varsa.
O zaman çözüm de var, çare de.

Canım oğlum, bir tanem, bebeğim, güzelim, tatlım, yakışıklım, kara oğlum.
Babamdan yıllar sonra bir gün "baba" demeyi özlediğimi hissetmiştim.
Şimdi sana "oğlum" demeyi özlüyorum. Altı ay sonra.
Sana hitap ederek yazmak ne güzel.
Sana hala oğlum demek.

Evrende var olan hiçbir yaratılmış yok olmuyor.
Bir belgeselde izledim. Dünyanın oluşumu, varoluş süreci, ölüme yaklaşım vs. anlatılıyor.
Ah sen olsan ne severdin, nasıl güzel görseller var, nasıl derin bir anlatımla.
Ne güzel izlerdik birlikte..
İşte senin yerine de izledim.
Diyor ki, aslında biz sadece "doğum, yaşam, ölüm" var sanıyoruz ve bunu düz bir çizgiye koyarak ölümü sonmuş gibi görüyoruz.
Oysa öyle değil.
Doğum, yaşam, ölüm bir çember içinde. Bir döngü.
Doğan öldükten sonra da yaşamaya devam ediyor aslında.
Evet bence de ediyor.
Bir kere sen hala yaşıyorsun, her gün aklımda, dilimde, kalbimde.
Bedenen yokluğunun boşluğudur yaşamadığın illüzyonunu veren.
İşte buna tamam demek kolay değil ama tamam desem de demesem de bu böyle.
Değişemeyecek tek gerçek.
Ben gideyim o gelsin, canımla takas edeyim desem, yok.
Yaşanan her şey değişir, dönüşür, kabullenilir, eskisi gibi hatta eskisinden daha iyi olunur ama gidişleri kabul edecek, dönüştürecek, değiştirecek bir yol yok.
Sadece sevgiyi koyabiliyorsun ondan kalan boşluğa.
Arkadaşınla konuştuğumuzda dediği de buydu.
"Onu ölümle, giderken yapılan törenlerle, ağlayarak, üzülerek hatırlamak istemiyorum. Bana öğrettikleriyle, benim ondan öğrendiğimi başkalarına öğretiyor, anlatıyor olmamla, onu sevgiyle hatırlamamla Barış benimle hep.
O zaman üzülmek olmuyor. Buna çabalıyorum."
Ben de...

Barış'ım, benim canım...
Sanırım yine saatler sürecek seninle konuşmak.
Özlemişim..
Çok..
Yeşil, ince saçaklı yaprakları olan yapma bir çiçek almak istemiştim hatırlıyor musun? Israrla aldırmadın bana. Evimde plastik çiçek istemiyorum, dedin. Canım benim, evini severim senin, deyip gülmüştüm. Öyle demen hoşuma gitmişti.
Tamam almayacağım dedim, öyle istemiyordun ki.
Senden sonra aynı çiçeğin tazesini gördüm, aldım.
Evine taze çiçek aldım merak etme.
Ayrıca dün gördün mü yavrum, sana geldik babanla. Bodrum papatyası aldık mor, minik sarı karanfiller aldık.
Yeni evine ektik onları. Güzelleştirdik.
Evini çiçekledik.

Oraya geldiğimde hep şunu istiyorum, yeni evinde mutlu olduğunu bana ilet bir şekilde.
Tek istediğim bu.
Artık rüyama mı gelirsin, mesajlarla mı söylersin bilmiyorum.
Sen yaşarken de senin iyi olduğunu, mutlu olduğunu bilmekti tek isteğim.
Gidince de bir şey değişmedi.
Gitmen öyle büyük, öyle kabul edilmez ki, bunun bir iyi tarafı olmalı, diyorum hep.
İyi olan taraf sana iyi olsun. Sen iyiysen ben iyiyim.
Anne olduktan sonra saf iyilik hali en çok çocuktan geliyor çünkü.

Seni düşününce hep o güzel yüzün, o derin, tatlı gülüşün geliyor aklıma.
Hep sarılmak istiyorum sana.
İşte bana bir mesaj gönderirsin, sevdiğini söylersin, iyi olduğunu bilirim diye hep gözüm yazılarda, kulağım sözlerde.
Okulundan çıkarken de bakındım sağa sola.
Yanından geçtiğim bir panoda "Sen Varsın" yazıyordu.
Canım benim, ben varım, sen bende varsın.

Bir de ne gördüm biliyor musun?
Geçenlerde arabada babanla gidiyoruz, ama sen de oradasın, aklımda, kalbimde.
Düşündüm baştan olan biteni ve "niye oldu bu" dedim binbirinci kez.
Cevap, altından geçtiğimiz köprüye asılmış afişte yazıyordu.
"İstanbul Daha Yeşil Olsun" diye.
Önce anlamadım, sonra ormanın geldi aklıma. İnanamadım.
Sorularıma cevap geliyor şükür.
Bir de senin iyi olduğunun cevabı gelse daha ne isterim..

Ormanındaki fidanlar dikildi yavrum. Şimdilerde üstüne adının yazdığı tabela konulacak.
Sonra bize haber verecekler, gidip göreceğiz.
Adını başka yerlerde görebilseydim keşke ama böylesi bir tabelaya yazılacakmış.
Değiştirilemez yazılardan biri.
Doğa daha yeşil olsun diye işte bu yazı.
Yazımız doğaya karışmanmış.
Yok olmadın.
Doğadasın, topraktasın, kuştasın, kelebektesin, ağaçtasın, yeşildesin.
Bendesin.

Okuluna gelmek, sen olmadan orada olmak, yapmayı istediğim ama yapamadıklarımdandı.
Yaptım.
Sırada yazlığa gelmek var.
Yapacağım.
Babanla geleceğiz.
Kalbim hızla atıyor düşününce.
Seninle en çok sevdiğimiz yer orası.
Parmak izlerine gidiyorum.
Kokuna bir de.
Senden kalanlara.

Seni seviyorum.
Çok.
Çok.
Çok.
Çok.
Çok.
...

8 Nisan 2019
10.00





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...