Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

13 Şubat 2019

Hayat Işığım

Barış'ımı rüyamda gördükten sonraki günüm çok iyi geçmedi. Bir daha görmenin mümkün olmadığı birine gerçekten sarılmış gibi rüyada sarılmış olmak ve bir daha gerçekten sarılmayacağını bilmek sancılıydı, sarsıntılıydı.

Ama o günden sonra biraz daha sakin gibi kalbim.
Katı halden sıvı hale geçiyor gibiyim.
Yüzümü biraz hayata dönüp, baktığımı görüyor gibiyim.
Minik bebek emeklemeleri bunlar.

Bilmiyorum belki bir illüzyon içindeyimdir.
Lakin birkaç gün önce yürürken sanki içimden bir ben daha çıkıp yanımda yürüdü ve dedi ki, sen neler olup bittiğinin farkında mısın acaba? Kızın, eşin, orman, arkadaşların, gün doldurmak vs. derken zaman geçiyor da, sen gerçekten ne olduğunu anladın mı?
Bazen o kadar şuursuz hissediyorum. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Öyle uzak yola gidiyor ki Barış, ona olan, bize olan...
Bazen koşarak geri geliyor, kanıma giriyor, gözüme doluyor.
İlk başlarda kendimle savaşıyordum, nasıl böyle uzaktan metanetle bakabiliyorum olan bitene diye..
Metanetim eriyip içimi yaktığında dediğimi unutuyordum. 

Şimdilerde akışa bıraktım kendimi.
Sürece güvenmeliyiz, sabır göstermeliyiz, dedi kızım sabah.
Bir de dün akşam, seninle gurur duyuyorum, dedi. Böyle dik durabildiğim, ayakta kalabildiğim içinmiş.
Sensin tek sebep demedim, hayatta kendim için hiç bir şey istemiyorum, tek bir şey bile.
Sadece senin güzel yüzün gülsün, güzel gönlün ferahlasın.
Demedim bunu. Ona beklenti yüklememek için. O iyi olursa, ben de iyi olurum, diye iyi olmak zorunda hissetmesin diye.
Onu da akışa bıraktım. 
O da kardeşinden oldu. 
Onun da canı yanıyor, o da özlüyor, o da ağlıyor kardeşsizliğine.
Ama benim sessiz olmam, yanında normal görünmeye çalışmam onun koltuk değneği biliyorum.
O yokken oğluma yasımı yaşadığımı biliyor. Bazen gözyaşlarının gözde bıraktığı izleri silemiyorsun..
Ama o kadarını da görecek, belki onu güçlendirecek izler onlar.
Gerçi biraz kaşlarım çatık olsa, düşünceli görse, gelip eliyle yüzümde gülücük oluşturmaya çalışıyor. Çatık kaşlarımı düzeltiyor. 
Ama bazen, kendimi kontrol edemediğim zamanlarda şefkatle seviyor yüzümü, annecim ağlayabilirsin, sıkma kendini, diye..
Birbirimize yaslanarak ama ağırlık vermeden yürüyoruz.

Dilaver daha sessiz, O da baba. Hayatta yaşadığı ilk yakın kayıp. İlk ve en büyük. Nasıl baş edeceğini bilmiyor. Arada derin nefeslerle iç çekip "off " diyor.  Sorduğumda her iç çekmenin altından Barış çıkıyor. Bazen konuşalım onu, diyorum. 
Konuşuyoruz, inanamıyoruz olan bitene. 
Şok. 
"Nasıl olabilir, aslan gibi çocuk, neler yapacaktı, ne oldu" diye çıkmaz sokağın ucuna kadar gidiyoruz. Sonra Allah istedi ve aldı, yapacak hiçbir şey yok, onu geri getirmek imkansız. Ne yaparsak yapalım, artık o yok, diyerek kabullenmemiz gereken gerçeği kulaklarımıza da duyuruyoruz.

Üçümüz de Barış'a farklı bağlarıyla bağlıydık. Sevgimizi gösterme şekillerimiz farklıydı. Herkes onunla kendisi arasında açtığı yol üstünde oturup acı çekiyor. Kendi anılarıyla, kendi yaptıklarıyla ya da yapmadıklarıyla yüzleşerek, bazen üzülerek, bazen iyi ki diyerek.
Ve evet, bu bir süreç. zamana güvenmeliyiz, sabretmeliyiz.

Aslında ben birkaç iyilik kırıntısından bahsedecektim. Baktığımı görmeye başlıyorum demiştim ya.
Ama yine içime bakıp, gördüğümü yazmışım. Dönüp dolaşıp yine her yolu Barış'a çıkarmışım
Olsun.
İyi ki yazmak var. İyi ki harfler kelimeler ediyor.
İyi ki kalbimden kelimelere bir yol var.

Hayata bakıp gördüğüm ne, yazayım..
Yaklaşık bir aydır Tema vakfına gidiyorum.
Bu süreçte etrafımdaki herkes gibi oradaki herkes de dünyanın en iyi insanlarıyla dolu. Çok nazik ve sevgili hepsi. 
Barış'ımın ormanı şimdiye kadar bu amaçla yapılmış ormanların fidan adedi olarak en büyüğü imiş ve en kısa zamanda tabela sayısına ulaşabileni.
1 ay içinde 2000'i geçti. ( Bağış numarasını anons ettiğimizden 24 saat sonra 3000 fidan olmuştu)
Ve şimdi 11.143 tane fidanı var yavrumun. Karaağaç köyü yakınlarındaki araziye ekiliyorlar.
Mart sonunda bitecek. Oğlumun adının olduğu tabelayı gidip görebileceğiz. 
Adını daha mutlu yerlerde görmeyi isterdim ama böylesi uygun görülmüş. Bu bizim için, daha fani, insani bir istek ama o bitkilere ve hayvanlara can verecek bir sisteme aracı olduğu için belki daha ruhani bir amaca hizmet ediyor. Bilmiyoruz..
Tema vakfında vakit geçirip, birilerine yardım edip yüklerini hafifletiyor olduğumu bilmek iyi.  
(Barış'ın gidişinden sonraki ilk 15 gün içinde yönetim bizimle tanışmak istemiş. Gittiğimizde orada gönüllü olarak çalışmamın bana iyi geleceğini söylemişlerdi. O zaman için pek mümkün değildi. Mümkün hale geldi bu aralar.) 
Haftada bir ya da iki gün oraya gidiyorum. Günü geçirmeme yardım ediyor.

Başka neler yapıyorum?
Sabah kalktığımda ilk iş oğlumu rüyamda gördüm mü diye zihnimi yokluyorum. Sonra yine zihnim onunla dolu olarak bir fincan limonlu sıcak  su yapıp onun yatağında uzanarak dışarıyı seyrediyorum. Sakince içimi dinliyorum, oğlumla konuşuyorum.
Genelde her gün dışarı çıkıyorum. Ya bir arkadaşımla, ya kendime iş uydurarak, ya da sadece yürümek için. 
Evde kalmak çok iyi gelmiyor bana. Denedim, gördüm.
Kontrolsüzce Barış'ın fotoğraf ve videolarına bakıp, dayanırım, özlemimi gideririm diyorum ama tam anlamıyla, gördüğüm her şeyin, her duygunun altında kalıyorum.
Bunu ne kendime, ne aileme ne de Barış'a yapmamalıyım. Biliyorum. Ama bazen kendimi toparlamaya çalışıp dik durmak yabancı geliyor, sanki onu terk etmişim gibi. 
Biliyorum ki Barış karnımdan çıktığı gün kalbime girdi ve oradan hiç çıkmayacak ve kalbim ikimizi de yaşatmaya yeter. Ama işte böyle bazen hiçbir şey olmamış gibi, hayal görmüşüm, gerçek değilmiş gibi yaşadığım zamanlar da ağırıma gidiyor.
Karışık duygular, karmakarışık...

Gerçi Barış beni görüyorsa kızıyordur bile.
Konuşuyor olsaydık aramızdaki diyalog şöyle olurdu:
O- Annem niye üzülüyorsun ki? Çok normal bu.
Ben- Oğlum nasıl üzülmeyeyim, sen yoksun artık.
O- Bence üzülme ama üzülüyorsan da üzül n'apayım.
Bu oğlan hep böyleydi. Tek cümleyle meramını söyler, değiştiremiyorsa olduğu gibi durumun ya da duygunun sorumluluğunu sana bırakırdı.
Ondan öğreneceğim çok şey vardı.
Beni büyütecekti daha, hayatta olmanın ama hayatta olan hiçbir şeye ne bağlı ne de bağsız olmanın inceliklerini öğretecekti. Hakkıyla yaşamak ne, bilecektim ben de.
Oradaki yeni arkadaşlarıyla sohbet ediyordur şimdi. 
Gerçi hayatta olmak kimsenin odağı değil orada artık ama belki oradaki hayatta olmak buradakinden daha kıymetli bir şeydir. Bilmiyoruz...

İşte diyordum ki, hayatta baktığımı görmeye başladım ufaktan. 
Artık yavaş yavaş Instagram hesaplarımda fotoğraf paylaşayım diyorum, kahvaltı tabağı hazırlayıp, sağlıklı beslenmekle ilgili öğrendiklerimi yazayım, ses vereyim artık.
Sessizliğimde sağırlaşmamak için biraz sesleneyim.
Bunları yapmak için coşkun bir isteğim yok ama en azından yapmam gerektiğini düşünmeye başladım. 
Olduğum yerde kalmak hayatın ışığını kısmak demek, her gün biraz daha.

Kızım, eşim, ailem, arkadaşlarım, sevdiğim herkes iyi olsun.
Burada.
Barış'ım da orada iyi olsun.
Başka isteğim yoktur.
Onların iyilikleri bana bulaşır nasılsa.

1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...