Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

06 Temmuz 2019

Kelebekler Sarılacak Birgün..



Zamansızlaşıyor insan.
Mesela sekiz ay geçmiş.
Benden habersiz sanki.
Bir şey olmuş sekiz ay önce ama benim haberim yok gibi.
Gerçek var.
Ama benden saklanıyor, giz gibi.
Özenle saklanıyor hem de.
Kimse söylemeye cesaret edemiyor.
Öyle büyük, öyle korkunç.
Öğrenirsem nefesim kesilecek, boğulacak, delirecek ya da ölecekmişim gibi.
Öğrenmeye cesaretim de yok zaten.
O gerçekle nasıl yaşanabileceğini bilmediğimden.
Aslında bir şeyler biliyorum ama konduramıyorum.
Yok canım, olur mu öyle şey, yanlış duymuşsunuzdur, diyesim geliyor.
Ama bu söylentiyle birlikte de yaşanıyor.
Doğrulanana kadar öyle böyle yaşanıyor.
Yaşamak uyuşturuyor beynini.
Beyin uyuşuk.
Kalp hiç olmadığı kadar ayık, uyanık.
Gidenin her halini görüyor, film izler gibi. Gözü açık olduğu her an.
Kalp gözü.
Öyle derin, öyle detaycı.
Öyle zavallı..
Bir yandan o gerçeği, gitti gerçeğini, "Artık göremeyeceksin" i duymak istiyorum ama bir yandan deli gibi korkuyorum.
Kuş olsan, "Kanadının biri koptu, artık uçamayacaksın" deseler sana?
Öyle bir şey.
Uçamıyorsun, yürüyorsun.
Aslından çıkıp bilmediğin, tanımadığın başka bir hale, şeye dönüşüyorsun.
"Şey" oluyorsun.
Bir şey.
Hayat akıyor önünden, İzliyorsun. İçindesin ama için dışında o içliğin.
Dışarıdan bakıyorsun.
İçine bakmamak için hep dışarı bakıyorsun.
İçin fena.
İçin buruk.
İçin yıkıntı.
İçin bomboş, terk edilmiş.
İçin dışına kadar yaş dolu.
Kendinden kaçıp başkalarının hikayelerine sığınıyorsun.
Kitapta, filmde, doğada, birinde.
Ama hepsinin içinde o var yine de.
Bir yerinde ille var.
Her gün adın geçiyor, ben demesem sen diyorsun. Her defasında alıyorum selamını.
"Barış" gördüğüm, duyduğum her defa;
-Merhaba oğlum.
Bir kelebek gelip konuyor önüne.
Oturup dakikalarca göz göze duruyorsun kelebekle, o sayarak.
Konuşuyorsun.
Nasılsın, diyorsun. Özledim, diyorsun. Canım, sen iyi misin orada, diyorsun.
O öylece duruyor.
Ama bak gelip beni buldu, diye iyi bir şeyler oluyor içinde.
Kırıntı bir iyilik.
Kuşlar konuyor balkona.
Çiçeklerini, yapraklarını yiyor.
Belki O'dur, acıkmıştır, diye ses etmiyorsun.
Karnını doyuran kuşa bakıyorsun uzun uzun, o sayarak..
Öyle ya, doğada hiçbir yaratılan yok olmazmış.
Var olanı o varsayarak yaşamaya çalışıyorsun.
Ama öyle az ki.
Kelebek küçücük.
Boyu boyuma uygun olsa sarılsam mesela..
Ruhumuz denk, tamam.
Ama az işte. Çok az.
Yetişmiyor içimde bekleyen taşmış, özlemiş sevmeye..
Kuş desen, o da az.
Ormandayım. Siyah beyaz bir kuş tüyü gördüm, aldım yerden. Kitabımın arasına koydum.
Ondan izdir, sestir, selamdır belki diye.
İçine akanları böyle dışarı akarak yazıyorsun sonra.
İçeriden boğulmak var sonunda.
Orman, rüzgar, yeşillik, güzellik.
Ama göz görmüyor, görüyor da içine yerleştirip baş köşeye koyacağın bir güzellik değil gördüğün.
O başkalarına ait güzellik.
Onların içlerinin baş köşelerinde.
Bak, herkes gülüyor, huzurlu, neşeli, tasasız, mutlu.
Herkes mutlu.
Dünyadaki herkes mutlu üstelik.
Bir, sen değilsin.
Ama bilirim öyle değil.
Kim bilir, şu anda benimle birlikte kimler nelere döküyor gözyaşlarını ama böyleyken böyle hissediliyor işte.
Herkes mutlu, bir ben değil.
İlk zamanlar, herkes niye böyle mutlu, diyorsun hatta.
Bir daha asla öyle olmayacağına diyorsun bunu.
Başımda taç gibi taşıyorum saçlarımın beyaz tellerini.
Her birine sana sevgim boyalı. Özlemim.
Siyahım baştan aşağı.
Giydiğim her şey siyah.
Siyah yas rengi.
Ama ben hep ait hissederdim o renge.
Zaten siyah giyerdim.
Bildiğim bir şey varmış demek, bilmeden...
Telefonuma mesaj geldiğinde bakamıyorum.
Senin gülen fotoğrafın görünüyor mesaj sayfasında. Beni aradığında telefonumda görünen gülen fotoğrafın.
Bakmaya korkuyorum bazen.
Bazen bu kadar korkak oluyorum.
Ne senden konuşabiliyorum, ne düşünebiliyorum ama kaçtıkça kovalıyorum kendimi.
Günlerdir yaşamla uyuştuktan sonra, şimdi yakalandım.
Kendiliğinden uyuyan ya da kendi uyuttuğum acı bir zaman sonra uyanıyor böyle.
O zaman bu zaman.
Kaçtığım fotoğraflarına baktım.
Kulaklarımı kapatıyorum sıkıca.
Biri arar da, o artık yok biliyor musun, derse diye.
Demeyin.
Demeyeyim.
Bırakalım olduğu gibi kalsın.
Kelebekler konuşup sarılmayı öğreninceye kadar.
Bekleyelim bakalım..
26 Haziran 2019
14 .46

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...