Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

31 Temmuz 2019

Soru


Mola bitti.
İki gündür gözlerimden akıyorsun yine.
Seni düşününce.
Yalnız kaldığım her an.
Boşluksuz.
Ara yok.
Dün bavulunu açtım. Kıyafetlerine baktım. Bordo hırkanı alıp giydim, hep giydiğin. Sarıldım ona, sana sarılır gibi.
Sıcak tutuyormuş.
Hep üşüyen canım, ondan giyermişsin onu evde bile.
Bir tişörtünü çıkardım tişörtlerin içinden. Birini giyiyorum zaten, bunu da giyeceğim dedim.
Küçük kahverengi sırt çantanı çıkardım. Kullanırım. Bir de sadece cüzdanını ve telefonunu taşımak için boynundan astığın küçük çantanı da çıkardım. Onu da kullanacağım. Benimle ol hep.
Sonra çekmecelerine baktım. Gözlüklerini aldım, taktım. Gözlüğünün o incecik kollarına dikkat ederek geri koydum.
Sonra bir göz bandı gördüm, siyah.
Şaşırdım…
Gittiğinden beri odanın önündeki koridorun ışığı hep yanıyor.
Hava kararınca ilk iş, o ışığı yakmak.
Gece uyumadan yattığım yerden ışığa bakıyorum hep.
Ben uyumadan, sen dışarıdan geldiğinde o koridordan geçişini hayal ediyorum.
Uyanık olduğumu gördüğünde, “Merhaba” deyişini duyuyorum. Uyumaya çalışıyorum sonra, başka şeyler düşünmeye çalışarak.
Işık düşündüklerime doğru ışıyor, uyutmuyor.
Işık açık kalsın ama ben karanlıkta uyuyayım, diye çareler üretmeye başlamıştım.
Aklımda hep bir göz bandı alayım, vardı.
Sen duymuşsun. Git bak, çekmecemde var, dedin.
Gece taktım bandı gözlerime.
Tabii sık sık çıkarmak zorunda kaldım.
Güzel gözlerini, ok kirpiklerini düşünüp göz göze geldiğimizi hissetmek öyle kolay mı sandın…
Bant kuru kalsın diye taka çıkara uyumaya çalıştım. İnşallah rüyama gelir, iyi haberlerini verirsin, diye dua ederek.
Geldin. Hoş geldin hem de.
Öyle güzeldin, öyle yakışıklıydın ki…
Doğuştan bronz olmana rağmen daha da bir bronzdun ama böyle sağlıklı bir bronzluk.
Ay sen mi geldin yavrum, dedim. Ama gitmiştin sen?
Yok, buralardayım ben, dedin.
Nasılsın, neler yapıyorsun, dedim.
Ben iyiyim, dedin gülerek.
Etrafta kalabalık vardı, birbirimizi biraz zor duyuyorduk. Ben bir ara babanın yanına gittim, “Barış’a para gönderiyor musun?” diye sormak için.
Sonra döndüm ellerinden tuttum. Göz göze baktık.
Bir dahakine daha sakin bir zaman gel, birlikte yemek yiyelim, sohbet edelim olur mu canım, dedim.
Gülerek, a, tamam çok iyi olur, dedin.
Uyandığımda rüyamı unutmamak için, kendi kendime söyleyerek ezber etmeye çabaladım. Hafızama kazımalıyım, sonra yazmalıyım ki canlı kanlı halinle biraz avunabileyim, aklımdan hiç gitmesin, diye.
Sen arkadaşlarına da dedin bunu.
Seni rüyalarında görünce ilk dedikleri: Sen gitmiştin?
Cevabın aynı: Yok, ben bir yere gitmedim, buralardayım, takılıyorum, oldu.
Neredesin yavrum?
Biliyorum neredesin. Gözümdesin, aklımdasın, kalbimdesin, dilimdesin...
Senden sonra bir terapistle görüşmeye gitmiştim.
İlk seansta beni tanımak için sorular sorması gerektiğini söyledi.
Adımı, yaşımı, evli olup olmadığımı sordu.
Çocuk var mı, dedi bir de.
Ağlamaya başlayınca anladı.
O an öyle bir an ki...
Bir kızım var, bir de oğlum vardı, demek öyle zor ki.
Zorlukla diyebildim.
O da dedi ki, "Neden "vardı" diyorsunuz? O hala var ve hala sizin oğlunuz, bir yere gitmedi, kaybolmadı. Enerjisi değişti sadece. Bakın hala onu konuşuyorsunuz, hala ona sevginizi söylüyorsunuz."
Var tabii. Ben var oldukça da var olacak.
Bedenen olmayışını, o enerjiye sarılamamayı, konuşamamayı, onu duyamamayı anlamlandırmaya çalışmak zor olan.
Bunu hayatımda bir yere konumlandırmaya çabalamak, buna alışmak. Zor olan bu.
(Bu öyle bir şey ki alışmak da istemiyorum.
Alışırsam unutmuşum, bitirmişim gibi gelir, diye.)
Bir de şunu diliyor insan.:
İnşallah yeni tanıdığım biri bana terapistin sorduğu soruyu sormaz:
"Kaç çocuğunuz var?"
Abimi kaybettikten sonra yeni tanıştığım, sohbet içinde, kaç kardeşsiniz, diyen birine, “Üç kardeşiz.” demiştim.
Dört kardeş olduğumuz halde.
Yanımdaki arkadaşım sonradan şaşkınlıkla sormuştu, neden öyle dedin, diye.
Abimin kaybı öyle büyük bir travmaydı ki, ayak üstü yeni tanıdığım birine, işte böyle oldu demek, hem onu hem de yaşananları hafifsemek, küçültmek, azaltmak, gibi gelmişti.
O yüzden yok saymak daha güvenli ve doğru gelmişti o an.
Barış’tan sonra, abimi kaybettik, diyebiliyorum artık soran olunca.
Yaşananlar hafif değil, küçülmedi, azalmadı.
Sadece Barış daha çoğaldı.
İnşallah ben yaşadıkça aynı soru sorulmaz.
“Kaç çocuğun var?” demez bana kimse.
Bu soruyu duymaktan korktuğum yerdeyim.
(Ablan da aynı yerde benimle.
O da, inşallah bana, kaç kardeşsiniz, diye sormazlar, diyor. )
Olur da sorarlarsa seni yok sayamam ben biliyor musun?
Varlıkla yokluk arasında sıkışık olduğumu nasıl diyeyim?
Herkese söyleyin, kimse sormasın.
Kimse…
24 Temmuz 2019
09.58
Odandan
Masandan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...