“Yaşarken yaşayın. İnsan
yaşamını tamamlayıp öldüğü zaman, ölüm taşıdığı dehşeti yitirir.” (*)
“Doğru zamanda öl!”
Kaç gündür benimle dolaşıyor bu cümle. Ne demek bu? Ölüm zamanının yanlışı doğrusu mu var? Ayrıca biz nereden bileceğiz zaman doğru mu yanlış mı?
“Doğru zamanda öl”
Bu cümlenin içinde o kadar çok soru var ki...
Doğru hayatı yaşıyor muyuz?
Bu bize verilen hayat mı, yoksa seçtiğimiz hayatı mı yaşıyoruz?
Hepsinden önemlisi “hayatımızı tamamlayabildik mi?”
Yaşadıklarımızı, seçimler yaparak yazdığımız bir senaryo üzerinden mi yaşıyoruz yoksa zaten seçilmiş ve yazılmış bir senaryo mu elimizdeki?
Bu ikisi arasındayım hep. İkisini de yaşıyoruz sanki.
Yaşadıklarımızın birazı bizim seçtiklerimiz, birazı “önceden seçilmiş, irade dışı” senaryo.
“Kader ve irade ortak yapımı bir hayat” bu yaşadığımız.
Hayatımızı tamamlayabildik mi? Önemliydi bu. “Doğru zamanda öl” ile paralel belki.
Hayat nasıl tamamlanır ki?
Yapılacaklar, gidilecekler, görülecekler, söylenecekler hep var. Bitmiyor. Bitmez.
Hayaller var bunların ötesinde. İstediklerimiz var. İstemediklerimiz var.
Engelli koşu. Aşılacak engeller var.
Korkaklık var üstümüzden atmamız gereken. Cesaret var kuşanmamız gereken.
Endişe var alt edeceğimiz.
İlgi var, sevgi, şefkat var vereceğimiz. Kat be kat geri alacağımız.
Aşklar var bekleyen, bilmediğimiz. Yaşayıp dua ya da bela okuyacağımız.
İnsanlar var bileceğimiz, bilip bin şey öğreneceğimiz.
Hatalar var yapacağımız. Belki bir daha tekrarlamamak, belki “bin defa daha olsa aynını yapardım” diyeceğimiz.
Kazalar var sağa sola çarpıp duracağımız, kafamızı gözümüzü yarıp yarıp pansumancı arayacağımız. İyileşip, aynı kazaları yine yapacağımız...
Yapacak işler var faydalı olacağımız. Birini mutlu edip, mutlu olacağımız.
Öğreteceklerimiz var. Öğretenlerden öğreneceklerimiz var daha.
Yalanlar söyleyeceğiz daha, yalanlar duyacağız. Aldanıp, aldatacağız.
Pabucun kaça olduğunu öğrenip, doğruyu bulacağız.
İkiyüzlülüğü görüp, tek yüzlü olmayı öğreneceğiz.
Vega’nın sarkısında dediği gibi, sabahların ne anlama geldiğini öğreneceğiz daha. Öğrenmek için, bir sürü sabaha uyanacağız.
Yol ayrımlarına geleceğiz sayısız kere. Seçtiğimiz yolu görüp, seçmediğimiz yolun muammasını taşıyacağız ömrümüzce. Asla bilemeyeceğiz, ne kaybettik? Kazandığımızla kalacağız sadece.
Kader diyeceğiz.
Pişman ola ola, pişman olmamayı öğreneceğiz. Pişman etmemeyi.
Kıymetli olmayı, kıymet vermeyi öğreneceğiz.
Edecek danslarımız var daha sabahı bulduracak. Adımızı unutturacak sarhoşluklarımız var.
Öfkelerimiz var sakinleştireceğimiz. Af bekleyenlerimiz var. Af beklediklerimiz.
Küfürler var ağzımızda dolu dolu. Dualar var gözyaşımızın ucunda.
Unutacaklarımız var unutmadan.
Ektiklerimiz biçilecek daha.
Kahkahamızla birlikte akacak yaşlar…
Acıyacağız, acınacağız daha…
Şarkılara yüklediğimiz anlamların anlamsızlıklarını göreceğiz. Şarkıların yalanlarını yakalayacağız...
Fincanlardaki şekillerle şekillendireceğiz ruh hallerimizi.
Berrak tatlı sular içip, bataklıklarda batacağız daha...
Hayatın anlamını bulup bulup kaybedeceğiz.
Fırsatları yakalayıp kaçıracağız sonra. Kazanıp, kaybetmeyi öğreneceğiz.
Hasret olup, kavuşacağız daha.
Avare olup, akıllanacağız.
Kararacağız, ışığımızla kör etmek için sonunda.
Hak ettiğimizi içimize sindirip, hak etmediklerimizle halleşemeyeceğiz bir türlü.
Hırçınlaşacağız daha, aşkın dizlerinde sakinleşeceğiz sonra.
Görmemiz gereken sayısız bahar dalı var daha…
Sayısız baharı ısıtacak güneşler var gözümüzü kamaştıracak.
Özleyeceklerimiz var burunlarımızın direğini sızlatan.
Özlediklerimiz var.
Özleyecek, özletecek yaşamlarımız var, anılarımız var.
Sessiz konuşmalar yapacağız. Sesimiz titreyecek sonunda, gözyaşımız akacak ses çıkarmadan. İçten içe konuşup duyulsun isteyeceğiz.
Kaçıp gidilecek, sessiz kalınacak daha. Belki geri dönüp, ses çıkarılacak.
Düşüneceklerimiz var. Düşündürteceklerimiz.
“Vazgeçeceklerimiz, vazgeçmekten vazgeçeceklerimiz.”
Gelip gideceğiz.
Dönüp duracağız daha.
Oturup kalkacağız.
Uyuyup uyanacağız.
Kızıp affedeceğiz.
Küsüp barışacağız.
Yapacak çok şey var...
Doğru zaman gelmedi henüz.
Tamamlanmadık henüz.
Bitmedi insan oluşumuz.
“Yaşarken yaşamayı” öğreneceğiz daha.
Ölümün her zaman yanlış zamanda geldiğini söyleyeceğiz sonra ona.
...
Zaman gelmedi daha.
Ölüm!
Yanlış zaman!
Doğru zaman gelmedi daha!
*Irvin Yalom “Nietzsche Ağladığında”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder