Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

14 Kasım 2007

İzin verir misin kocacığım?

İzin Verir misin Kocacığım?
Erkek olarak doğmuş olmayı istemişliğim çoktur. “İyi ki kadınım” demişliğim de. Kadın olmayı biliyorum, seviyorum ama erkek olmayı bilmediğim için tam anlamıyla “keşke!” diyemiyorum haliyle. Bunu bana ancak bir erkek der: “İyi ki erkek olmamışsın. Taşınır yük değil!” :-)

Bazen öyle olduğunu düşünürüm. Dağlar, taşlar var sırtınızda. Bazen kelebekler kadar özgürsünüz. ( Bu özgürlük kısmını ayrıca yazacağım. Şimdilik başka bir konuda sataşacağım size :-) )

Keyfin yanında zorunluluklarınız var belinizi büken. Aslında sizi hiç şikâyet ederken görmedim. Yani “nedir bu arkadaş, çalışıp para kazanmak zorunda olan ben, koruyucu, kollayıcı etiketimin altını doldurmak için güçlü olmak zorunda olan ben, ota tüye ağlamamam gereken ben, sevgilimi-karımı mutlu etmek zorunda olan ben, çocuğuma disiplini, düzeni sağlaması gereken “otorite” ben…”

Sizi şikâyet halinde görmedim hiç dedim ya. Niye? Bizden feyz alsanıza biraz. Aslında yok yok, iyisiniz böyle. Bozmayın doğanızı. Bizdeki çeneyi sizde düşündüm de bir an. Kâbus gibi! Yani siz bize bir de çene yapıyorsunuz diye, biz çeneyi ikiye katlamak zorunda kalacaktık! Neyse ki denge baştan kurulmuş. :-)

Düşünüyorum sizi, ne kadarınızı tanıyorum, hakkınızda ne biliyorum, diye…

Kadının olduğu yerde erkek de var. Baba, kardeş, çocuk, koca, sevgili, arkadaş, dayı, amca, yeğen, kuzen, patron, komşu. Benim hayatımda duran erkekleri düşünüyorum. Hepsinin karakteri ayrı. Yaşayışı ayrı. Davranışı, hissi ayrı. Ama bildikleri, öğrenip ezberledikleri tek şey var:

Erkek kadından bir tık üstün!

Derdim ne erkek karşıtlığı, ne de yandaşlığı. Sadece durup bakıyorum hepsine. Gördüğüm, inceden inceye, “ben güçlüyüm, seni korurum, ben hâkimim, ben söz sahibiyim, dolayısıyla ben ne dersem o olur” tavrı.

Siz biraz güçlüsünüz evet. Bizi koruyacak cesarete de sahipsiniz. Ama bunlar üstümüzde söz hakkı sahibi olmanızı sağlamaz. Yani siz ne derseniz o olmaz artık. Eskiden öyleydi. “Höt” dediniz mi, otururdu kadınlarınız. Şimdi de o sesle irkilip, sağına soluna çaresizce bakınan, ne yapacak bir şeyi, ne gidecek bir yeri olmayan kadınlar var. Ve evet “höt” deyince oturuyorlar. Ama bu size bayıldıklarından ya da saygılarından değil. Dedim ya, çaresizlikten.

Bu kemik bir hikâye. Hala güncellenip duruyor üstelik. Ne zaman tamamen temizlenir, kökü kazınır bu “höt”ün bilmiyorum. Ama bilin ki öfkedir sizin kadına bıraktığınız tek his ve biliyor musunuz, öfke, sevgiyle küs.

Eskinin kadınlarından olmadığıma seviniyorum. Doğru zamana gönderilmişim. Bu zamanda, eskinin ruhuyla karşılaşsaydım fena olurdu. Benim eğilmez, bükülmez şahsiyetim sivrilirde sivrilir de batardı hepimize.
Dik başlıyım ben, dik başlı. Aklıma yatmayanı yaptıramazsınız bana. İnanmadığıma inanmış gibi yaptığımı göremezsiniz. İnanmadığımı söylerken duyamazsınız.
Hükmedilmeye karşı direncimi, hissimi bilseniz…

Kadın mı hükmettiriyor kendine acep, yoksa hükümdar doğmuş adamla mı karşılaşılıyor?
Yani “bana hükmet” komutunu biz mi veriyoruz onlara, yoksa onların zaten genlerinde olan baskın karakter mi ortaya çıkıyor?

Bize “eksik etek” derler. “Saçı uzun, aklı kısa” derler. “Elinin hamuruyla erkek işine karışma” derler. Aslında bilmezler bizdeki akıl hem onlara hem bize yeter. Elimizin hamurunu yıkar da karışırız işinize, en az sizin kadar da iyi yaparız.
Yok, sen ne dersen o olacak öyle mi?

Niye?

Neden egemen olmak istiyorsunuz bu kadar? Nemize? Biz kendimizi korumayı bilmiyor muyuz? Gerçi korumaya çalıştığımız da sizsiniz ya, o da ayrı bir paradoks. Ha, pardon siz kendinizi bildiğiniz için, bizi hemcinsinizden sakınma gereği duyuyordunuz zaten. :-) Bize güvensizliğinizin altında yatan tek sebep kendinizsiniz. Yok, öyle de değil, aslında siz bize güveniyorsunuz da etrafa güvenmiyorsunuz. :-)
Size bir şey diyeyim mi? Kadın isterse yapar. Yani sizi paranoyaya sürüklemiş gibi olmayayım ama kadınınız yalnız başına kaldığında “eğer isterse” her şeyi yapar. Hani tek başına tatile gidemezler ya! Hani tek başına gece dışarı çıkamazlar ya! Hani kadınların evlendikten sonra sadece arkadaşı olan “erkek arkadaşları” olamaz ya! Geçin bunları. Kandırmayın kendinizi. “Ben dedim, yapmadı, gitmedi” olmasın. Eğer isterse, ne yapacaksa -korkunuz her ne ise- sizin yanınızda da yapar!
Gücünüz, iktidarınız elinizde patlar, anlamazsınız.

Bilmiyorsunuz söyleyeyim, kadınların otokontrolleri vardır. Yani tatilde de, gece dışarı çıktığında da, evli ya da sizinle birlikte olduğu halde var olan erkek arkadaşıyla da nasıl olacağını bilir. Nerede, nasıl davranacağını. Sebep-sonuç ilişkisini sizden çok daha hızlı kurar onlar.

Dolayısıyla kadın kısmının ne işi var orada burada, kırsın dizini otursun beyinin (!!!) yanında. (Yalnız, tek ünlem yetmedi burada bana. Erkeklerinize bey, kadına bayan dememeye başlarsanız, ünlem teke iner diye düşünüyorum. :-) )

Kim verdi bir kere bu hakkı size? Sizden izin mi alacak mışız adımlarımız için?

Bey, yarın arkadaşımla yemek yiyeceğiz dışarıda, izin verir misin?

Anneme gideceğim, iznin var mı?

Yahu bir kere neden izin alıyoruz? İzin mercii olarak kim atadı sizi hayatımıza?
Siz bizden daha mı iyi biliyorsunuz bir adım sonramızın bize iyi mi kötü mü geleceğini? O kadar öngörünüz var mıydı sizin?

Kadın, aklına düşeni, kendisine doğru geleni ve belki sadece istediği bir şeyi yapacak mesela. Niye size soracak ki? Erkek olarak hayatında olduğunuz için, size aklıyla da mı teslim oldu? Hani kendisi yapamıyor mu istediğini, sizin izniniz olmadan?

Saygı diyorlar buna bazen. Sizce?

Kadının kendisine dediği: “Sen onay vermeden adım atamıyorum.”

Adamın kadına dediği: “Ben onay vermeden adım atamazsın.”

Oysaki kadın biliyor ne zaman ne yapacağını, nasıl davranacağını. Aklımız öyle çok ki, siz isteseniz, birazını size vereceğiz. O kadar da kalbimiz iyi yani.
Ama siz tam kapasite akıl olduğunu sanıyorsunuz. :-) Büyük yanılgı…

Bakınız demeye çalıştığımı yanlış anlamayınız, anlaşılma lüksümü elimden almaya kalkışmayınız.
Şudur dediğim: Kadın size atacağı adımı söyler zaten. Haberiniz olur yani. Bazen size danışılır, şöyle mi, böyle mi, diye, ama bu, siz erkek olduğunuzdan ve her şeyi bizden daha iyi bildiğinizden değil, sadece insan olduğunuzdan, hayatınızda olan biri olduğunuzdan, fikrinizi önemsediğinden. Buradan ”ipler bende” fotoğrafı çıkmasın. Kimsenin ipi kimsede değil. Herkes kendini bilir. Ne yapacağını, ne yapmayacağını. Birbirinin hayatına girmekle üzerinde hak sahibi olunmaz. Ne kadın erkeğin, ne de erkek kadının.

“Karıcım, yapabilir miyim, edebilir miyim?” diyen erkekler de var. Bu durumda da sizin arkanıza geçerim dağlar gibi. Bu da yanlış. Bu işler insanın raconuna ters. İnsan oluşa. Tekliğe. Bir başkası tarafından idare edilmek fikri baştan kayıp bana. Hele evlilikte koca tarafından himaye ve idare edilmek, aklımın ve bünyemin reddettiği bir durum.

İzin mekanizmalı ilişkilerin kendi içlerindeki dinamiğine sözüm yok. Alan razı, veren razı ise ortada sorun da yok.

Ama bastırılmaya, hükmedilmeye çalışılan kadınların varlığına, adamların yazıp, hatunları oynattıkları senaryolarla tek kalıba sokulmaya çalışmalarına, bir tek kere verilmiş olan yaşama haklarının erkek tarafından maddelendirilmesine
s i n i r o l u y o r u m.

Bu kadar.
:-)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...