“Bizden ne istiyorsunuz?” diye sormuştum ya önceki yazımda.
Bayram münasebetiyle eş, dost, akraba meclislerinde gördüğüm karşı cinsimi çekip bir köşeye sordum.
Arkadaşlarımın eşlerine sordurdum.
Mail yoluyla sormuştum.
Cevaplar geldi.
Derleyip, toplayıp yazacağım demiştim. Başladım işte yazmaya...
Bu minik anketin çok eğlenceli yanları oldu.
Kadınlı erkekli olduğumuz ortamda sorduğumda, sorunun muhatabından önce, kadınlar cevap verdi! :)
Ne isteyecekler!
Hem eşleri hem anneleri olalım.
Her türlü kaprislerini çekelim.
Az bilelim.
Ailesine her daim sıcak ve saygılı olalım.
Mükemmel anne, mükemmel “kadın”, mükemmel ev kadını olalım.
Dünyanın öbür ucuna kadar özgürlük verelim.
Sormayalım.
Az bekleyelim, mümkünse hiç beklemeyelim.
Sabırlı olalım. Az konuşalım. Her şeye karışmayalım.
Didiklemeyelim öyle her şeyi.
Eleştirinin her türlüsüne açık olalım.
“Ağır abla” olalım.
Üstümüze başımıza bakalım, “bakılır” durumda olalım hep.
Dünyadan haberdar olalım.
Bir toplulukta iki çift laf edebilecek bilgide olalım.
Espriden anlayalım.
Kadınların verdikleri cevapların hepsi doğru değil mi? Fazlası var eksiği yok hatta.
Ama erkekler cevaplamaya başladıkça, bir eş şunu dedi ki, kapak olabilir isteyene.
“Erkekler kazak zannederler kendilerini ama hepsi birer gömlektirler!” :)
Kadınlar bir dolmuş ki görmeyin! İlginç olan bir şey vardı ki, yazının içeriğiyle de örtüşüyor. Ben önce eşlere söyledim, hani muhabbet arasında, “böyle bir yazı yazacağım, kocalarınıza soracağım” diye... Merak etti hepsi eşlerinin verecekleri cevapları! Çünkü onlar da bilmiyorlar kendilerinden ne beklediklerini! Söylemiyorlar ki adamlar! Öylece duruveriyorlar durdukları yerde! Kocalarından önce verdikleri cevaplar bildikleri ve sevmedikleri erkek beklentileriydi.
Asıl onların verecekleri cevapları bekliyorlardı. Kendi cümleleriyle verecekleri cevapları.
Erkeklere sorduğumda önce bir durdular, düşündüler. Eşler yanlarında, ben onlara “ne bekliyorsun karından?” diye soruyorum. Şimdi ne dese ki? Karısı bekliyor, ne diyecek acaba? “Aslında cevap vermemek temiz iş olacak ama... Akşama hesabım kesilmesin sonra? Bak şimdi durduk yere, ne karıştırıyor bu Nuray da, gül gibi geçinip gidiyoruz işte. Hey Allah’ım, ne desem ki? Iııı..”
Bir ufak tutukluk.
Sonra açıldılar neyse ki.
Eğlenceliydi dedim ya, mesela herkes farklı beklentiyi başa koydu.
Biri “yemek” dedi mesela... :)
Biri seks, ama iyi seks. (Kötüsünün sebebi için bakınız: kendiniz :) )
Biri saygıyı başköşeye oturttu. Hem de sadece kendisine değil ailesine de. Aile meclislerinde öyle “höt höt” olmayacak kadın. Eksik etek olacak. Adam ne derse “he” diyecek. Sorarlarsa “ben bilmem beyim bilir” diyecek. Diklenmeyecek kocasına. Haklı da olsa susacak. Eve gidince döker içini. Aileye saygıda ve hizmette kusur etmeyecek. Güler yüzlü olacak. Yani eşe iyi olmak yetmiyor, aileye de iyi olacağız. Olur. Oluruz. Siz de bizi örnek alıp iyi damat olun o zaman.
Erkekler neden ilgilerini yitiriyorlar? Onlarınki kadınları elde edinceye kadarmış. Kadın bedenen ve ruhen teslimiyetini ilan ettiğinde erkek ilgisini yitiriyormuş.
Zor olacakmış kadın. Keşfedilmeyecekmiş öyle her şeyiyle. Merak edecek yan bırakılmalıymış ki ilgi devam etsin. “Arkanızdan gelmemize sebep olacak gizemde olun. Her şeyi açık ettiniz miydi peşinizden koşasımız gelmiyor. ( Her tarafınıza şifreler yazın kızlar, Da Vinci’nin Şifresi halt etsin yanınızda. Uğraşsınlar uğraşsınlar da çözemesinler! Gizemli olacakmışız! Yahu bizim içimiz dışımız bir... Az sonra ağlayacağımızı gözümüzün bebeğindeki kara buluttan anlarsınız iyi baksanız. Neyi saklayacağız? Biz siz miyiz? Sır küpleri sizi gidi! )
Niye konuşmazlarmış biliyor musunuz? Konuşmamak daha az tehlikeliymiş de ondan! Lafın nereye gideceğini hiç kestiremezlermiş. Yani laf çıkarmış da ağızdan, kadın alır onu taaa nerelere götürür dolaştırmış. Susmak garantiliymiş.
Aman! Sakın lafınızı bilip konuşmayın olur mu? Siz öylesiniz çünkü, sizi öyle kabul edelim. Dan dun konuşun, biz göğsümüzde yumuşatır öyle anlarız dediklerinizi.
Bak şimdi nasıl yeri geldi, tutamayacağım kendimi!
Oldu gözlerim doldu!
Biraz duyun diyeceklerinizi olmaz mı? Ha şimdi dersiniz ki “biz düşünmeyiz ne diyeceğimizi. Laf çıkar ağzımızdan. “Düz” düşünürüz, sizin gibi labirent labirent değil hislerimiz, laflarımız.”
Yok, öyle olmuyor işte. Âşık olduğunuz zaman nasıl iki düşünüp bir söylüyorsunuz, “aman kırmayayım sevgilimi” diye? Hani o keşfe çıktığınız dönem, hani teslimiyet töreni henüz olmadan. Ne oluyor da ormanınıza dönüyorsunuz bir anda?
Naiflik, kibarlık kanatlanıp uçuyor. Bizden anlayış bekleniyor. “Ya kusura kalma, biz böyleyiz, idare edeceksin artık.”
Bak gözlerim bir daha dolacak şimdi!
Erkeklerin koruma kalkanları varmış. Güvende hissederlermiş bu duruşlarıyla. “Kadını anlamama kalkanı” Zaten ne anlayacak? Anlarsa, uğraşması gerekecek onu anladığını anlatmak için. Değil mi ama?
“Benimle ilgilenmiyorsun!” Adam duvar.
“Bir romantik ol adam!” Adam duvar.
“Beni dinlemiyorsun!” Adam duvar.
Biz onların duvarlarına çarpıyoruz her defa. Yıksa duvarını, ilgisini kadına odaklaması gerekecek; yok çiçekler, yok yemekler, yok oturup saatlerce konuşmalar... Oooo, kim uğraşacak. İş, televizyon, yemek, yatak onları ziyadesiyle mutlu ediyor. İyi onlar öyle.
Minik tüyolar da verdiler. İyi tarafları da var canım.
Mesela, aile reisi erkek görünürmüş ama kadının dediği olurmuş.
Onlara değer verdiğimizi ve saygı duyduğumuzu hissettirecekmişiz. O zaman her istediğimizi yaptırabilirmişiz.
Gurur okşayıcı davranmak yumuşacık yaparmış onları.
Bize kendilerini sevdirmek için ellerinden geleni yaparlarmış. Biz de artık sevseymişiz onları bir zahmet :)
Zaaflarını bulduğumuz zaman kral da olsa alt edebilirmişiz.
Hep eleştirmeyeceğiz. Hep şikâyet etmeyeceğiz. Arada iyi yanlarını da görüp takdir edeceğiz. Teşekkür etmeyi bileceğiz.
Aşırı ilgi göstermeyeceğiz. Bakın o da zararlıymış. Fazla geliyormuş. Tadında olacak. Sıkmayacağız. Ne çok ilgisiz, ne çok ilgili.
Tutkularının, hobilerinin neler olduğunu bileceğiz. Saygı göstereceğiz. Neyi sever, neyi sevmez ezberleyeceğiz.
Onlarında duygusal ihtiyaçları varmış, tıpkı bizim gibi. Tek fark, onlar ifade edemiyor, anlaşılmayı bekliyorlar. Duygularımız bizim yüz çizgilerimizde ve dilimizde her daim. Anlatıp, gösterip duruyoruz. Onlar durup bekliyorlar. Niye? Güçlü durmak zorunluluğu ağır basıyormuş, ondan.
Burada çok da suçlayıcı olamıyorum doğrusu. Çünkü kadın ve erkek var olduğundan beri kadına “zayıf olabilirsin, ağlayıp zırlayabilirsin, bir şey olmaz evladım” denmiş. Erkeğe “güçlü ol, amman diyim bir damla gözyaşı akıtma, namımızı sürdür, lekeleme bizi” denmiş.
Bina inşa etmişler yıllardır kaç katlı. Bir damla suyla yerle bir olacağını düşünüyorlar.
Yok, öyle değil vallahi. Ağlayın, dökün içinizi, zayıflıklarınızı deyin bir yol.
O zaman sizin de bizim gibi etten kemikten olduğunuza kani olacağız. Kırın zincirlerinizi. Aslında bizdensiniz. İnsanız hepimiz. Biliyoruz, siz de bizim istediklerimizi istiyorsunuz. Anlayış, saygı, ilgi, şefkat, muhabbet...
Kaldırıverin esrar perdenizi, görüverelim gül cemalinizi...
Biliyoruz kalkanların arkasında güzel bir şeyler var. Açık edin kendinizi. Korkmayın. Biz sizi keşfettikçe daha çok seviyoruz.
Keşif bittikten sonra toplanıp gitmeyiz biz.
Siz miyiz?
Balzac demiş ki: “Bir kadını idare eden, bir milleti idare edebilir.”
Bakın ne kolay!
Kolaya kaçın siz de biraz. :)
Haydi, dünyanın sonuna daha çok var, anlayın bizi, tanıyın bizi, duyun bizi.
Verin elinizi dost olalım.
Enerjimizi anlatarak değil, anlayarak harcayalım.
Güçlerimizi birleştirelim.
Söz, biz de sizi anlamaya çalışacağız.
Anlamamızı beklemeyin ama anlatın.
O zaman Nietzsche gibi, kadınlara giderken kırbacınızı yanınıza almaya gerek kalmayacak! :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder