Yaptığımız
şeylerin çoğunu; zorunda olduğumuz,
ihtiyacımız olduğu ya da yapmamız beklendiği için mi yoksa sadece istediğimiz
için mi yapıyoruz?
Sabah sıcak yataktan kalkıp, koştur koştur işe
gitmek mesela. İşiniz hayatınızın en mutlu parçası ise zaten isteyerek kalkarsınız,
uça coşa gidersiniz. Onlar da en az aşklı birliktelikler yaşayanlar kadar azınlık.
Hayatımızın ne kadarı iş yerinde geçiyor bir düşünürseniz, oradaki mutluluğun ne
kıymetli olduğunu anlarsınız. Ve eğer istediğiniz işi yapıyorsanız ne çok şanslı
olduğunuzu.
Çocuklarınıza ebeveyn olmaya çalışmak. Bunda
istenecek ya da istenmeyecek bir durum yok. Çocuk yapmaya karar vermek, onlar
için yapacaklarınızı kayıtsız şartsız, sızlanmasız yapacağınıza ant içmek demek
zaten. Geri dönüş yok, kestirme çıkış, kaçış yok. Kaçıp gidenler var, bedelini
ödüyorlar.
Yemek yapmak.
Sadece doymak ve doyurmak için mi, yoksa yemekten zevk almak için mi? Yani
yaşamak için yemek mi, yemek için yaşamak mı?
Ev işlerini, kendinize
sadece yaşam alanı açmak için mi yapıyorsunuz? Yoksa temizlemeden, derleyip
toplamadan duramayanlardan mısınız? (Ben
bir Garfield’ım, bu yüzden duruşum bellidir: I can do but I won’t! /
Yapabilirim ama yapmayacağım.) :-)
Koca dayağı ya da
kadın dırdırı çekmek. İkisinin de ne istenir, ne de tercih edilir yanı yok.
Zorunluluk da değil. Eğer iki durum da tak ettirmişse, en yakın çıkış yolu
nerede, diye bakılır zaten. Bu konuda fazla söze hacet yoktur. Allah kurtarsın,
denir sadece...
Seks. İstediğiniz için mi? O istiyor diye mi?
İhtiyaçtan mı? Zorunluluk mu? Seks, aşklıysa ne âlâ, hatta pek âlâ… Değilse
yukarıdakilerden biri, ama hangisi? İkiniz de istediğiniz içindir umarım.
Alışveriş ama mecburi olanı. Genelde kimin üstüne yıkılmışsa
o yapar bunu. İstese de istemese de, söylene söylene yapsa da; bu bir
zorunluluk.
Akrabalarımızla
görüşmek. İçlerinde sevmediklerimiz var; laf sokanları, dedikoducuları, kem
gözlüleri… Neden görüşüyoruz? Kan bağımız var. Atsan atılmaz satsan satılmaz.
Zorunluluk mu? Bence değil. Eşinizin anne babası bile olsa, eğer sizi mutsuz
ediyorsa, hele ki ilişkinizi zehirliyorsa, onları uzaktan sevmek kâfi olacaktır.
Kabul, biraz katıyım bu konuda. Ama hayat kısa.
Saniyemizi bile en mutlu nasıl geçiririz, ona bakmak lazım. Atıp tuttuğumu düşünmeyin.
Siz değişerek başlayacaksınız işe. Sınır çizgisini siz çizeceksiniz. Onlar nasılsa
alışacaklar. Çizginin önüne geldiklerinde geri dönmeyi bilecekler. Zaman alır,
belki üzülürler ama kim sizden daha kıymetli? Yaşamınız kaç yıl garantili?
Sanırım sadece para kazanmak zorunluluk. Hayatın
idamesi için şart, olmazsa olmaz. Her yerde. Maalesef.
Anne-baba değilseniz yaşayın istediğiniz gibi.
Kimseyi kırmadan, üzmeden tabii. Öyle, ben istediğimi yaparım, demek değil
hadisemiz. Ama başkalarının isteklerini de istemediğimiz halde yapmamak lazım.
Yapabildiğimiz ölçüde yapmamak. Hayatı zorunluluktan çıkarmak. Keyfe çevirmek.
Kaç günümüz kaldı şunun şurasında? Kim bilecek? Tadını çıkarın…
Bu aralar okuduğum
kitapta yazıyor… Yapmak istemeyip de yapmak zorunda olduğumuz bütün tanımlamaların
karşılığı “stres” imiş Shad Helmstetter ‘ e göre…
Öyleyse biz bir
stresiz. :)
Öyle miyiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder