Yaşamak güzel mi?
Evet güzel.
Kuşlar uçuyor. Yapraklar usule uygun sararıp dökülüyor.
Yollar düzgün.
Evler sağlam.
Mis gibi kokuyor hava.
Işıl ışıl.
Ortalıkta kimsecikler koşturmuyor.
Ağlayan sızlayan yok.
Herkes canının ciğerinin nerede olduğunu biliyor. Haberleşebiliyorlar istediklerinde.
Sayım tamam. Kayıp, eksik yok.
İstediğimizi yiyoruz.
Giyiniyoruz gönlümüzce.
Yatağımız rahat.
Yastığımız kuş tüyü.
Evimiz sıcacık, ısınıyoruz şükür.
Kaygısısız.
Gün işliyor.
Gece uyuyoruz. Sabaha uyanıyoruz, ister geç, ister sabahın köründe.
Tek parçayız her sabah.
Dışarıya bakıp güneşin cilvesini, işvesini gördükçe seviniyorum. Yok.
Yalan.
Sevinemiyorum. Tam öyle de değil aslında.
Yarım yamalak bir sevinç. Yüzümde yarım kalan bir gülüş. Donuk.
Tadını çıkaramıyorum. Ben de güneşle cilveleşemiyorum.
Gece uyumadan önce yarın nasıl uyanacağımı düşünüyorum ya da şunu; “acaba uyanacak mıyım? Gecenin bir körü mü? Yoksa hiç uyanamadan mı varacağım sabaha?
Yıllardır söyleyip duruyorlar!
İstanbul’da deprem olacak! Olsun arkadaş, olsun da kurtulalım artık!
İzmir’de bir deprem olmuştu en son... Hani büyükçe, korkutmuştu epey... O depremden bir kaç gün sonra gittim ben İzmir’e. Deprem geçmişti aslında.
Yer bir gerinmiş, stresini atmıştı.
Ama hala geçmemiş siniri! Ben oradayken de bir streslendi, silkeledi üstündekileri!
Korktum! Çok korktum hem de. Herkes gibi. İnsani.
Eve döndüğümde annem bana hiç sarılmadığı kadar sıkı sarılıp “Ben seni nasıl elimle gönderdim oraya?” demişti.
Oysa ben gitmek istemiştim. Kan kardeşim evlenirken, sağında solunda, bir nefes uzağında olmak istemiştim çünkü.
İyi ki gitmiştim. Neyse ki “keşke gitmeseydi” demedi arkamdan kimse.
Sağ salim döndüm yani.
Eğer keşke’lik bir şey olacak olsaydı, olacaktı. Kim engel olabilirdi ki?
Daha vaktim var demek. İlle de yaşlanacağım. İlle de yaşlandım diye ahlanıp vahlanacağım. :)
Ama işte bilmiyoruz ki.
Yarın nasıl uyanacağımı bilmiyorum ben dedim ya...
İçimize kurt düşürdüler!
Ne olacak?
Bir iki kolon sağlamlaştırdı üflesen uçacak evleri olanlar.
Sağlamlaştırdıkları kolonun altında kalmayacakları ne malum?
Deprem çantası yapacakmışız.
Yetişebilecek miyiz çantaya? Elimiz varacak mı?
Kayıtlara geçmişse neler olacağı, nasıl ulaşıp da sileceğiz ki? Silemeyiz.
Her birimizin filmi, üstünde adımız olan raflarda rulo halde duruyor zaten. Her filmin sonunda “son” yazıyor.
Ne zaman, nerede, nasıl?
Bir biz bilmiyoruz. O biliyor. Yeter.
Bu sebepten ben o sonu silip filmi uzatamayacağımı düşünüyorum. Biliyorum.
Ölüm ve kaza filmleri önceden çekilmiş, paketlenmiş, konmuş kenara.
Aslında bununla ilgili de laflayacağım, sonra ama...
Hani "kader mi, irade mi?" konusu.
Derin, dipsiz kuyu. Kuyuya bir ampul sallayıp bakacağım. Düşüneceğim sesli sesli. Duyarsınız.
Evet.
Ben korkuyorum, böyle hayatımla aramdaki pamuklu incecik ipliği hissetmekten. Elimi değiyorum. Üzülüyorum hem.
Daha yaşayacağım ben yahu. Ne oldu daha? Kaç yaşındayım?
Daha tam anlamıyla tekleşeceğim.
Arada uğrayan çenesi düşük tatsız “ben”lerden temizleneceğim daha.
Sahip olduklarımı sahipleneceğim.
Sınırsız mutlulukla dolacak tenim, bedenim.
Şükredeceğim daha.
Daha ben sahiden mutlu olacağım canım!
O yüzden mümkünse yer kardeş, hiddetlenme olur mu?
Öyle kötü kötü sesler çıkarıp, tabağı çanağı kırma. Tepemize betonlar, demirler yığma.
Kolumuzdan bacağımızdan etme bizi.
Bak haberleşemediklerimizin kahrından gideriz, sebebimiz sen olmasan da.
Uyuyacak yerden edip, yediğimizi içtiğimizi elimizden alıp iğneye ipliğe çevirme bizi.
Göz gözü görsün hep n’olur ki?
Şöyle bir bakıyorum camdan dışarı. Hayat sonsuza kadar böyle devam etsin diyorum içimden. Aynen böyle. Bir milim kıpırdamadan yerinden. Değişmeden.
Herkes işine gücüne baksın. Hayalini kursun yarına, çoluk çocuk okuluna gitsin.
Her gün sıradan olsun.
Stres yapıp, düzen bozma n’olur.
Alışkanlıklarımdan vazgeçmek zor geliyor hala.
Hayatı zorlaştırma bana.
Bana ne olacak bilmiyorum
Oldu ki aldın beni göçüklerin içine.
Çöp oldum ben de.
Nefessiz çöp.
Öyleysem ne âlâ.
Ama say ki kalmış iki tık nefes.
Hah işte o zaman kurtarmasın beni kimse.
Gözümü açtığımda göreceklerimden de korkarım ben.
Korkağın tekiyim işte.
Sen en iyisi beni göçük altına koma.
Sakin ol.
Uyu sen.
Uyu.
Biz de rahat rahat uyuyalım geceleri.
Sabahın sıradanlığına göz açıp sevinelim her gün.
Olur mu?
Sana güvenebilir miyim?
Yer kardeş?
Öfkeni bizden çıkarma.
Tamam mı?
Ne olacağını ya da ne olmayacağını bilmeden sürpriz bir hayat yaşıyoruz.
Sürprizi bozma.
Hadi sana iyi uykular.
Üstünü örteyim de gece üşüyüp falan uyanma.
Uyu.
Uyu.
Sonsuza kadar uyu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder