Soruyordum hep.
Tamam, yaşıyoruz, afiyetteyiz şükür de…
Bir şeyler eksik. Tamamdır, diyemiyoruz bir türlü. Her birimizin sızlandığı bir şey var.
Kimimiz çok haklı. Kimimiz şımarıklıktan söylenip duruyor.
Var, daha da var olsun istiyor.
Ablam sağlık sektöründe çalışıyor. Öyle çok hastayla karşılaşmışlığı var ki. Biz gerekli gereksiz dara düştüğümüzde hep der, bak, sağlıktan ötesi yok, kimler geliyor, neler görüyorum. Sağlıklı olduğuna şükret!
Dinlerdim hikâyeleri, ya evet, haklısın, benimki de dert mi şimdi der, bir nefes alırdım.
Sonra o dert sandığım şeyle tekrar karşılaştığımda silinirdi sağlıklı olmanın ne olduğu.
Şimdi etrafımda gördüğüm herkes için içimden geçen şu:
Şükreder misiniz lütfen, ne olduğunu bilmediğiniz ama muhtemelen saymaya başlayacağınız günleri olan bir "en birinci yakınınız" var mı?
Yok.
Aman!
Neyse surat astığınız, bir gülüverin hele.
Geçsin gitsin.
Ha bir de, ya kendi gününüzü saymak zorunda kalsanız?
Kendimden de korkuyorum arada. Ya bende de varsa bir şeyler. Risk grubundayım. Ya çıkarsa şimdi, yarın, bir ay sonra, üç yıl sonra? Boşluğa düşüyorum bir an.
Çabucak çıkıveriyorum neyse ki.
Bir arkadaşım anne babasının yaşlılık hastalıklarından söz etti geçenlerde. Tansiyon, diz ağrıları vs.
Gelmiş geçmiş bütün hastalıklara şükredilmesi gerek gibi geldi onu dinlerken...
Tabii ki herkesin derdinin dozu kendine ayarlı. Kendi bilir, ne alır, ne verir başa gelen.
Amma ve lakin bu başka bir şey.
Kaçış yok, çıkış yok.
Annemin durumu hala netlik kazanmadı.
Ortalarda dolanıp duran, gerçek olmamasını umduğum ve onca insanın dua ettiği hastalığın cinsi belirlenmedi henüz.
Mucize olsun, böyle yalancıktan, şakacıktan bir şey olmuşmuş sanki de, gelmiş gitmiş diye geçiriyorum içimden.
Gerçekse eğer, ben hala alamadım içeri. Kapıda bekliyor.
Kapı kale kapısı, bin kilitli.
Ne bileyim işte durum böyle…
Cevap geldi demiştim başlıkta.
Şuna demiştim.
Hayatın anlamı, amacı, içi dışı her şeyi aslında hayatımızdakilerin afiyette oluşuna bağlı.
Bunu afiyetsizliğe düşmeden bilemiyor insan…
“Nedir, nedir, hayatın anlamı nedir? Var bir şeyler, ben kaçırıyorum. Neden hep bir yanım eksik gibi? Neden tamamlanamıyorum” demelerimizin cevabı buymuş.
Cevap geldi.
“Her şey eskisi gibi olsun” geçiyor içimden sıkça.
Ama biliyorum.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Ama en azından tamlığın, mutluluğun, ağız tadının, iç huzurunun, kafa rahatlığının ne olduğunu biliyorum artık.
Netliğin ne olduğunu.
Ota tüye laf etmeleri, o niye böyle, “aman niye şunu yapmadı, demedi”leri toplayıp verdim eskiciye.
Şimdi yenicinin getirdiklerine bakıyorum aval aval.
Tanıdığım, tanımadığım herkesler dua etti, güzel güzel enerjiler, ışıklar gönderdi. Mesajlar yazdı, aradı sordu, geldi elimi tuttu, sarıldı. Uzaktan dokundu elime, paylaştı içimdekini.
Hepiniz öyle iyi geldiniz ki.
Yolunda giden o kadar çok şeyin altındaydı ki isimleriniz.
Her şey çok daha iyi olacak.
Zamanı ters yüz edeceğiz birlikte.
Haftaya kadar güpgüzel gelişmeler olacak ve ben size son durumu
uça coşa yazıyor olacağım.
Sabah ola, hayrola...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder